Inkılap Tarihi Anlatımı
İNKILAP TARİHİ
1.Dünya Savaşı öncesinde Devletlerin iç
ve dış politikalarına yön veren iki etken vardır. Bunlar: 1789
Fransız İhtilali (Milliyetçilik Akımları …İmparatorlukların
yıkılmasına ve bir çok yeni devletin tarih sahnesine çıkmasına neden
olmuştur. ) ve 1750-1830 Sanayi İnkılabı (Sanayi İnkılabı
1750-1830 yıllarında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Aletin yerini
makinanın almasıyla üretimin artması, işçi sınıfının
doğmasına….neden olmuştur)
1876 l.MEŞRUTİYET : 1876
tarihinde Osmanlı Devletinin ilk Anayasası Kanun-u Esasiye Kabul
edilmiştir. Bu ilk Anayasada son söz padişahın olduğu için 2.Abdül
Hamit 14 Şubat 1878 yılında Osmanlı-Rus (93 harbi) savaşını bahane
ederek ilk Osmanlı Ayanlar meclisini fesh etmiştir. 1878-1908
arası dönem 2.Abdül Hamit’in istibdat (baskı) yönetimi olarak
bilinir. Birinci Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık benimsenmiştir.
23 Temmuz 1908 ll.MEŞRUTİYET :
İttihat ve Terakki Fırkasının Baskısıyla on yıl sürmüştür.
2.Meşrutiyetten itibaren Osmanlı topraklarında Türkçülük akımları
başlamıştır. Not: 1.Meşrutiyette Osmanlıcılık, 2.Meşrutiyette
ise Türkçülük akımı etkilidir.
13 Nisan 1909 31 MART OLAYI :
2.Meşrutiyete karşı yapılan gericilik isyanıdır. 2.Abdül Hamit
tahttan indirilmiş, yerine 5.Mehmet tahtta çıkarılmıştır. 31
Mart Vakaası sonucunda: Avusturya/Macaristan İmparatorluğu
Bosna-Hersek’i almışlar, Bulgarlar kendi krallıklarını kurmuşlar ve
Girit Rumları ayaklanmışlardır(1908)
Önemi: Mevcut
Anayasal düzene karşı bir gericilik isyanıdır. Bu ayaklanmanın
bastırılmasında Mustafa Kemal Kolağası olarak görev almıştır.
1911-1912 TRABLUSGARP SAVAŞI
(1912 Uşi Ant): Sanayi devriminin etkisiyle güçlenen İtalya’nın
çıkarlarını korumak amacıyla sebepsiz yere Trablusgarp, Bingazi
çevrelerini işgal etmesi üzerine yapılan savaştır. Osmanlı
İmparatorluğu iyi götürdüğü savaşta Balkanlardaki gelişmeler ve
Balkan savaşları nedeniyle İtalyanlarla Uşi Anlaşmasını imzalayarak
savaştan çekilmiştir.
Önemi: Trablusgarp
Savaşı Mustafa Kemal’in Binbaşı olduğu savaştır.
1912 1.BALKAN SAVAŞI
(1912 Londra Anlaşması): Sebep; Fransız devrimi sonucunda
Osmanlı topraklarında başlayan milliyetçilik akımları, Rusya’nın
Panislavizm politikasıyla Ortodoksları ve Balkan devletlerini
kışkırtması ve Balkan devletlerinin Trablusgarp savaşından
faydalanmaları.
Balkan devletleri Makedonya’ya ıslahat
yapılmasını istediler. Osmanlı devleti red edince l.balkan savaşı
çıktı. Osmanlı yenildi. Sonuç; Bulgarlar Çatalca’ya kadar geldi.
Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Sırplar Karabağ, Yunanistan ise
Makedonya’yı işgal ettiler. 1912’de Londra Anlaşması imzalandı.
Midye-Enez çizgisi, Osmanlı-Bulgaristan sınırı oldu. İmroz ve
Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan’a verildi.
Önemi: Avrupa ve Eğe
denizindeki Osmanlı varlığı Londra Anlaşması ile sona ermiştir.
1913 2.BALKAN SAVAŞI (1913
Bükreş Anlaşması Bulgaristan)(1913 Atina Anlaşması Yunanistan) :
1.Balkan savaşından fazla toprak alan Bulgaristan’ı çekemeyen
Balkan ulusları Bulgaristan’a saldırdılar (1913). Bulgarların
birliklerini başka bölgelere kaydırmasından istifadeyle Osmanlı
savaşa girmeden Edirne ve Kırklareli’ni geri almıştır. 1913’te
Bulgarlarla İstanbul Anlaşması yapıldı. Edirne ve Kırklareli
Osmanlılarda kaldı. 1913 Bükreş anlaşması Balkan devletlerinin
Bulgaristan topraklarını paylaştığı bir anlaşmadır. Osmanlı
Devletinin Avrupa’da ki varlığı Doğu Trakya ile sınırlanmıştır. 1913
Atina Anlaşması ile Girit ve Eğe adaları Yunanistan’a verilmiştir.
1829 Edirne Anlaşması
Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır.
1878 (Osmanlı-rus 93 harbi)
Sırbistan ve Karabağ Berlin Ant. bağımsızlığını Kazanmıştır.
1908 31 Mart Vakası
Bulgaristan Rus savaşı ve karışıklıklardan yararlanarak bağımsızlık
kzn.
1912 1.Balkan savaşı
Arnavutluk Londra antlaşmasıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
1914-1918 1.DÜNYA
SAVAŞI:
1883 Almanya, İtalya,
Avusturya-Macaristan İmp. Üçlü İttifak (Bağlaşık)
devletlerini oluşturdu.
1907 İngiltere, Fransa, Rusya Üçlü İtilaf
devletlerini oluşturdular.
1914 Osmanlı İmparatorluğu; İngilizlerden
kaçan iki Alman gemisine Türk ismi vererek Türk Bayrağı
çekmişler ve daha sonra bu gemilerin Karadeniz’e açılarak Rus
kıyılarını topa tutmaları sonucu Osmanlı 1.Dünya savaşında Üçlü
ittifak devletleri safında savaşa katılmış oldu.
Osmanlı’nın Savaştığı Cepheler: 1-Kafkas
2-Çanakkale 3-Kanal 4-Irak
5-Suriye-Filistin Osmanlı, Bu cepheler haricinde müttefiklerine
yardım amacıyla Makedonya ve Galiçya’ya asker göndermiştir.
1 KAFKAS CEPHESİ: Osmanlı’nın Bakü
petrollerini ele geçirmek ve Enver Paşanın PANTURANİZM düşüncesinin
etkisiyle Rus’lara karşı açtığı savaştır. Osmanlının Yüzbin’e yakın
askeri donarak ölmüştür. Ruslar Kars’a kadar ilerlemişler ancak,
1917 yılında Rusya’da ki devrim sonucu çarlık rejiminin yıkılması
ile Rusya 1917 Brest Litowsk barış anlaşmasıyla aldığı toprakları
geri vererek çekilmiştir.
2 ÇANAKKALE CEPHESİ : Osmanlı;
İngiltere, Fransa hem müttefikleri Rusya’ya yardım etmek hemde
boğazları alarak Osmanlı devletine son vermek amacıyla Çanakkale’yi
ablukaya almalarıyla başlamıştır. Tarihin en kanlı savaşlarındandır.
Osmanlı Çanakkale savaşlarından galip çıkmıştır. Mustafa Kemal büyük
bir üne kavuşmuş “Çanakkale geçilmez” sözü tarihe kazınmıştır.
Çanakkale’de ki direniş sonucunda Rusya’ya müttefiklerinden yardım
gitmemiş savaş uzamıştır. Bulgaristan bu gelişme üzerine Osmanlı
yanında (İtilaf devletleri yanında) savaşa katıldı. Böylece
İstanbul-Berlin hattı kurulmuş oldu.
3 KANAL CEPHESİ : Bu cephe
Almanların planlaması ve desteği ile İngiltere’ye karşı Osmanlı
tarafından açılmıştır. Osmanlı, Mısırı İngilizlerden geri almak ve
Suveyş Kanalını ele geçirerek İngiltere ile sömürgelerinin
irtibatını kesmeyi amaçlamıştı. Osmanlı imparatorluğu, Almanların
gerekli yardımı göndermemesi ve iklim elverişsizliği yüzünden
başarısız olmuştur.
4-IRAK CEPHESİ : İngiltere’nin,
Osmanlının İran ve Hindistan’a girmesini önlemek ve karadan Ruslarla
birleşmek için Osmanlıya karşı açtığı cephedir. Basra’ya asker
çıkartan İngilizler, Bağdat’a kadar ilerlemişlerdir.
5-SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİ:
İngilizlerin Suveyş ve Irak cephelerinde yenilen Osmanlıyı bu
bölgeden çıkarmak istemeleri üzerine açtıkları cephedir.
Önceleri Mustafa Kemal bu cephede başarılı olmuş fakat, İstanbul’a
çağrılması üzerine İngiltere Suriye’yi almıştır.
1.DÜNYA SAVAŞINI
BİTİREN ANLAŞMALAR
28 Haziran 1919 Versay Almanlar
10 Eylül 1919 Sen Cermen
Avusturya
27 Kasım 1919 Nöyyi
Bulgaristan
4 Haziran 1920 Triyanon
Macar krallığı
10 Ağustos 1920 Sevr
Osmanlı (Türk Halkı Sevr barışını kabul etmemiştir.)
30 Ekim 1918 MONDROS ATEŞKES
ANLAŞMASI: Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, Bahriye Nazırı Rauf Beyin
başkanlığındaki Osmanlı kurulu ile İngiliz Amiral Karltop Limni
adasının Mondros limanında imzalamışlardır.
Önemi : Bu Anlaşma
ile Osmanlı fiilen sona ermiştir. Mondros Ateşkes anlaşması,
kayıtsız şartsız teslim belgesidir.
Mondros Md.7: İtilaf devletlerine
istedikleri yeri işgal etme hakkı tanımaktadır.
Mondros Md.24: İtilaf devletlerine
Vilayet-i Site (Erzurum, Van, Sivas, Bitlis, Diyarbakır, Harput)
illerinde Bağımsız Ermenistan ve kürdistan kurulacaktır. [Wilson
prensipleri ile paralel: Amerika’nın 1.Dünya savaşına katılırken
başkan wilsonun yayımladığı Wilson ilkeleri: Yenenler yenilenlerden
tazminat almayacak ...Doğu illerinde referandum sonuçlarına göre
Ermenistan ve kürdistan devletleri kurulacak]
30 Ekim 1918 MONDROS ANLAŞMASININ
UYGULANMASI: İtilaf devletleri Anlaşmanın 7.maddesine dayanarak;
İngilizler: Musul,
Antep, Urfa, Maraş, Batum ve Kars’ı işgal etmişler; Samsun ve
Merzifon’a asker çıkarmışlardır.
Fransızlar: Dörtyol,
Mersin ve Adana yöreleri ile Afyon’u işgal etmişlerdir.
İtalyanlar: Antalya,
bodrum, Kuşadası, Marmaris ve Konya çevresine asker çıkarmışlardır.
Not: İtalyanlar
1.dünya savaşına ittifak devletlerinin yanında başlamışlar daha
sonra dönerek itilaf devletlerine katılmışlardır.
13 Kasım 1918 İtilaf devletleri
İstanbul’u fiilen işgal etmişlerdir.
21 Aralık 1918 tarihinde 6.Mehmet
(Vahdettin) Meclis-i Mebusanı Fesh etmiştir. İkinci Meşrutiyetin
sonu.
18 Ocak 1919 Paris Barış Konferansı:
İngilizlerin, Osmanlı imparatorluğu paylaşımına Yunanlıları ortak
ettiği konferanstır. Güçlü, İtalya yerine daha zayıf olan Yunanistan
tercih edilmiştir.
16 Mart 1920 İtilaf devletleri İstanbul’u
resmen işgal etmişlerdir.
ZARARLI CEMİYETLER
Mavri Mira Derneği:
Rum kilisesinin desteğinde; İstanbul, Bursa, Bandırma, Tekirdağ ve
Kırklareli yörelerinde rum azınlığı örgütlemek,
silahlandırmak, çeteler oluşturmak ve yunan kamuoyu yaratmak
amacıyla kurulmuştur.
Pontus Rum Cemiyeti:
Yeniden canlandırılan Etnik-i Eterya derneği ile birlikte Doğu
Karadeniz de rum devleti kurmak için faaliyet göstermiştir.
Ermeni Cemiyetleri:
Ermeni patriği Zevan efendi, rum dernekleri ile ortak bir komite
oluşturdu. Amacı, Güney Doğa Anadolu da ermeni devleti kurmaktır.
Hınçak ve taşnak cemiyeti
Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti:
İngilizlerden maddi desteğinde kurulmuş provakatör bir dernektir.
Kurtuluşun padişahın ve halifenin buyruğunda olacağını savunmuştur.
Kürt Teali Cemiyeti:
Wilson ilkelerinden faydalanarak kürdistan devleti kurma amacını
gütmüştür. Ulusal mücadeleye karşı çıkarak olumsuz katkıda
bulunmuşlardır.
Teali İslam Cemiyeti :
Halifenin buyruklarına ve şeriata uyarak Osmanlı imparatorluğunun
kurtulacağını savunmuştur. Merkezi İstanbul da şubesi Konya’da
örgütlenmiştir. (Delibaş Mehmet Ayaklanmasını çıkardı)
Wilson Prensipleri Cemiyeti:
Amerikan mandası taraftarlarını etrafına toplayan cemiyettir.
İngiliz Muhipler Cemiyeti:
İngilizler tarafından, ulusal direniş girişimleri yok etmek amacıyla
kurulmuştur.
Hürriyet ve İtilaf fırkası:
1911 yılında ittihat ve terakki partisine karşı kurulan bu parti,
Mondros anlaşmasından sonra zararlı cemiyetleri bünyesinde
toplamıştır.
ULUSAL CEMİYETLER
Ulusal cemiyetler; bölgesel amaçlarla kurulmuşlardır, Yayın yoluyla
işgallerin haksız olduğu dünya kamuoyuna duyurulmuştur,
Birbirlerinden bağımsız hareket etmişlerdir, Silahlı savunma
yapmışlardır.
Ulusal bilincin yayılmasına, gelişmesine, canlı tutulmasına kaynak
olmuştur. 4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i
Hukuk Cemiyetleri birleşerek Ulusal bir nitelik kazanmıştır.
Trakya Paşaeli Cemiyeti:
Trakya ve Marmara’nın Yunanistan a verilmemesi için faaliyet
göstermiştir.
İzmir Müdafa-i Hukuk-i Osmaniye
Cemiyeti: İzmir ve Batı Anadolu da yunan
işgallerine karşı kurulmuştur.
Kilikyalılar Cemiyeti:
Adana ve çevresinde düşman işgaline karşı koymak için kurulmuştur.
Trabzon Müdafa-i Hukuk-i Milliye
Cemiyeti: Doğu karadenizde pontus rum devleti
kurulmasını önlemek için kurulmuştur.
Şark İlleri Müdafa-i Hukuk-i Milliye
Cemiyeti: Merkezi İstanbul da Erzurum ve Elazığ’da
şubeler açmıştır. Doğu illerinin Ermenilere verilmesini engellemek
için faaliyet göstermiştir. Bu cemiyet daha sonra 23 Temmuz- 7
Ağustos 1919 Erzurum Kongresinin toplanmasını sağlamıştır.
NUTUK: 15-20 Ekim
1927 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkasının Ankara’daki ikinci
kongresinde okunmuştur. Cumhuriyet Halk Fırkası; Anadolu ve Rumeli
Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin devamı sayıldığından 4-11 Eylül 1919
Sivas Kongresi bu partinin ilk kongresi sayılır.
Nutuk; Mustafa Kemal Atatürk’ün, öz yaşam ve
Kurtuluş Savaşı’nın öyküsüdür. 19 Mayıs 1919 ile 1927 yılına kadar
olan olayları kapsamaktadır.
KUVVAYİ MİLLİYE:
Halk, Millet harekatıdır. Ulusal derneklerin miting ve yayın
yoluyla, mahalli kurtuluş birliklerinin, silahlı işgal kuvvetlerine
karşı başlattıkları direnme hareketleridir. İlki 1918 yılında
“Trakya Paşaeli Cemiyeti”dir. 15 Mayıs 1919 İzmir’in
işgalinden sonra Kuvvayi Milliyeye katılım artmıştır. Kuvvayi
Milliye düzenli değildi, düşman işgallerini yavaşlatmış, askeri
boşluğu doldurarak ayaklanmaları bastırmıştır.
15 Mayıs 1919 İzmir’in işgalinde düşmana
ilk kurşunu atan Selanik'te doğan Hasan Tahsin'in asıl adı Osman
Nevres'tir (Gazeteci Hasan Tahsin “Sen başlat. Nasıl olsa biri
bitirir!”)
Kuvvayi Milliye Birlikleri; Ayvalık
kıyılarından başlayan Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli kasabalarının
batısından geçen bir hat üzerinde Batı Cephesini oluşturmuştur. 4-11
Eylül 1919 Sivas Kongresinde, Temsil heyeti aldığı bir yürütme
kararıyla (T.B.M.M olmadığından, Meclis gibi hareket ederek) 9 Eylül
1919’da Batı Cephesi Komutanlığına Ali Fuat Cebesoy’u
atamıştır.
19 Aralık 1918
Halk Güney Cephesinde Dörtyol’da Fransızlara silahla karşı
koymuştur.
1 Kasım 1918
Mustafa Kemal Yıldırım
Ordular Komutanlığına atanmıştır.
30 Nisan 1919
Mustafa Kemal 9.Ordu
Müfettişliğine atanmıştır.
19 Mayıs 1919 Atatürk’ün Samsun’a çıkışı.
Temel Amaç Mustafa Kemal’in, halkı tehlikelere karşı uyarıp,
örgütlemek, bağımsızlık mücadelesini başlatarak, bağımsız bir Türk
devleti kurmaktır.
23 Haziran 1919 Mustafa Kemal
9.Ordu Müfettişliğinden alındı.
8-9 Temmuz 1919
Mustafa Kemal Askerlikten
istifa etti.
22 Haziran 1919 AMASYA GENELGESİ:
Amasya Genelgesi; İhtilal Beyannamesidir. İlk kez Ulusal
Egemenlikten söz edilmektedir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun
dayanma gücü ve kararlılığı kurtaracaktır. Kurtuluş Savaşının
amacını, gerekçesini ve yöntemlerini açıklamıştır. Sivas’ta ulusal
bir Kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 ERZURUM
KONGRESİ : Bitlis, Erzurum, Sivas ve Trabzon delegelerinin
katılmasıyla toplanmış Bölgesel; aldığı kararlar bakımından Ulusal
nitelikli bir kongredir. Mustafa Kemal Başkan seçilmiştir. “Yurt
parçaları bir bütündür, parçalanamaz. Osmanlı devleti dağılırsa,
Ulus birlikte direnecek ve yurdu savunacaktır. İstanbul Hükümeti
bağımsızlığı sağlayamaz ise ulusal kongrenin seçeceği geçici bir
hükümet kurulacaktır.” İlk kez Vatan bütünlüğü, Ulusal Egemenliğin
sağlanması gerektiği ve İLKKEZ yeni bir devletin kurulması düşüncesi
belirtilmiştir. İlk kez manda ve himaye kabul olunmaz düşüncesiyle,
İlk kez yabancılara İmtiyaz verilemeyeceği düşünceleri
belirtilmiştir.
26-30 Temmuz 1919 BALIKESİR KONGRESİ:
Yunan işgallerine karşı toplanmış bölgesel bir kongredir.
15-25 Ağustos 1919 ALAŞEHİR KONGRESİ
: Balıkesir ve Erzurum kongrelerinin sonuçlarını görüşmek üzere
toplanmış bölgesel nitelikli bir kongredir. 22 Haziran 1919
Amasya Genelgesini onaylanmış, Sivas’ta kongre toplanmasına olumlu
bakılmamıştır.
4-11 Eylül 1919 SİVAS KONGRESİ:
Mustafa Kemal’in başkan olup olmaması ve manda gündeme gelmiştir.
Ulusal dernekler bir çatı altında birleştirilmiştir. Mustafa Kemal
başkan seçilmiştir. Toplanma ve alınan kararlar bakımından ulusal
bir kongredir. Milli egemenliği önemli bir adımdır. Mandadan
vazgeçildi.
TBMM seçimleri yapılıncaya kadar Temsil
Heyeti kuruldu. Padişaha meclis-i mebusan-ı toplaması için
baskıda bulunuldu. Vali Ali Galip kongreyi engellemediği için
4 Ekim 1919 da İstanbul hükümetinden Damat Ferit istifa etti. Bu
gelişme üzerine “İstanbul Anadolu’ya egemen değil bağlı olmak
zorundadır” görüşü yayıldı.
20-22 Ekim 1919 AMASYA GÖRÜŞMESİ :
İstanbul hükümeti ile Ankara hükümeti arasında. Bahriye Nazırı Salih
Paşa ile Mustafa Kemal, Rauf ve Bekir Sami katıldı. İstanbul
Hükümeti, Ankara hükümetini tanıyor. Temsil heyetinin nüfusu ve
güvenilirliği artıyor. Anadolu hareketine katılım hızlanmıştır.
27 Aralık 1919 Temsil Heyetinin Ankara’ya
gelişi. 27 Aralık 1919 Atatürk’ün Ankara’ya gelişi. Seçimler
yapıldı. Müdafa-i Hukuk her yerden kazandı. Mustafa Kemal Erzurum
Millet Vekili seçildi. 12 Ocak 1920 Meclis-i Mebusan 3. defa açıldı.
28 Ocak 1920 Misak-ı Milli “Milli And”
son Osmanlı mebusan meclisinde kabul edildi. Misak-ı Milli; 22
Haziran 1919 Amasya Genelgesinden beri yapılan hazırlıkların
oluşturduğu bilinç, ihtilal, bağımsız Türk ülkesinin sınırları
belirlenmiştir. (30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre)
Misak-ı Milli, halkın Osmanlı hükümetine karşı siyasal zaferidir.
Sorunların barışçı yollarla çözümünden yana olunduğu gösterilmiştir.
Sonuçları: Anlaşma devletleri kızdı. Salih paşa hükümeti yeniden
kurdu. Mebuslar tutuklandı. İstanbul işgal edildi. 16 Mart 1920
İstanbul’un işgali.
11 Nisan 1920 son Osmanlı mebusan
meclisinin feshi (3.meclisin feshi)
6 Nisan 1920 de Anadolu Ajansı, Kuvva-yi Milliye hareketinin
sesini Anadolu'ya ve tüm dünyaya duyurmak için kurulmuştur.
23 Nisan 1920 TBMM’nin AÇILMASI:
TBMM Milli iradeye saygılıdır. TBMM açılmasıyla temsil heyetinin
görevi sona ermiştir. Meclis başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir.
TBMM’nin üstünde bir kuvvet yoktur. Meclis kurucudur.
Devamlıdır. İstanbul hükümeti hukuken yok sayılmış, millet iradesi
hakim kılınmıştır. Meclisin çıkardığı ilk kanun “Hıyanet-i Vatan
Kanunu”dur. Meclis yargı gücünüde alarak güçler birliği ilkesini
sağladı. (3 Y : Yasama, Yürütme, Yargı) 1 Nisan 1923’e kadar
görev yapan 1.TBMM bir idealistler meclisidir. Hem egemenliği
yerleştirmiş, hem de cephede savaşmış…
AYAKLANMALAR
İSTANBUL HÜKÜMETİNİN YÜRÜTTÜĞÜ
AYAKLANMALAR
Anzavur Ayaklanması:
2 Kasım 1919’da Susurluk, Manyas, Gönen ve Ulubat çevresinde
İstanbul hükümeti ile İngilizler desteğinde anzavur tarafından
çıkarılmış bir ayaklanmadır.
Kuvayi İnzibatiye Ayaklanması:
İngilizlerin desteğindeki Süleyman Şefik Paşa komutasındaki
halifelik ordusu, Geyve dolayındaki ulusal güçleri yok etmek için
saldırdı. Ali Fuat Paşa ayaklanmayı bastırmıştır.
İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İTİLAF
DEVLETLERİNİN KIŞKIRTTIĞI AYAKLANMALAR
Bolu, Düzce, Hendek-Adapazarı
Ayaklanmaları: İngilterenin kışkırtması ve “din
elden gidiyor” din sömürüsü. Ali Fuat Paşa bu ayaklanmaları
bastırmıştır.
Yozgat Ayaklanması:
Yozgat ve Zile’de aşiretlerin TBMM’nin dağılması için ayaklanmasını
Çerkez Ethem bastırmıştır.
Afyon Ayaklanması:
Yunan ajanlarının halkı kışkırtması üzerine çıkan ayaklanmayı
Kuvvayi milliye bastırmıştır.
Konya Ayaklanması:
Delibaş Mehmet Çumra’da halkı ayaklandırmıştır.(Yunan-İtalya-Fransa)
ayaklanmayı desteklemiştir. Delibaş isyanını düzenli ordu
bastırmıştır.
Milli Aşiret Ayaklanması:
Urafa’da Milli aşireti Fransızlarla birlikte hareket ederek TBMM’ne
karşı ayaklandı. Ayaklanmayı ulusal güçler bastırmıştır.
Azınlık Ayaklanmaları:
Ermeni ve Rumların çıkardıkları ayaklanmalardır. 1923 sonbaharında
bitirilmiştir.
Kuvvayi Milliye’den Dönenler:
Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe
29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunu
TBMM’de kabul edildi.
10 Ağustos 1920 SEVR BARIŞ ANLAŞMASI:
Osmanlı Devletinin fiilen sona erdiği ve imzaladığı son anlaşmadır.
Osmanlı parlamentosunun onayından geçmediği için kanun-i esasiye
ters düşmüştür. (Misak-ı Milli: Padişah anlaşmayı imzaladığı için
Milli Misaka karşı gelmiş oldu. İstiklal mahkemesinin ilk kararı
padişah ve sevr’i imzalayanlar hakkında olmuştur.) TBMM ve Türk
halkı sevr barış anlaşmasını kabul etmedi. Sevr barış anlaşmasının
ardından milli mücadeleye katılım hızlanmıştır.
İstiklal Mahkemeleri; 29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunun
21.maddesi ile 18 Eylül 1920’de kurulmuştur. Üyeleri TBMM tarafından
seçilen millet vekilleridir. Ankara İstiklal Mahkemesi en uzun süre
görev yapan istiklal mahkemesidir. İstiklal Mahkemelerinin ilk
kararı 7 Ekim 1920 tarihinde “ 10 Ağustos 1920 Sevr barış
anlaşması”nı imzalayanlar hakkında olmuştur.
8 Kasım 1920 TBMM buyruğunda ordu örgütlendirilmiştir. Ordu gücünü
ulusal egemenlikten almıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI
DOĞU CEPHESİ: 1878
Berlin Antlaşması sonucu Rusların Doğu Anadoluya getirdiği
Ermeniler, 1915 techir yasası ile suriyeye ve lübnana yerleştirildi.
Rusya da çarlık rejiminin yıkılmasıyla fırsattan istifade bağımsız
Ermenistan devleti kuruldu. Ermeniler, Erzincan’a kadar geldiler.
Haziran 1920 TBMM doğu cephesini kurarak Kazım Karabekir Paşayı Doğu
cephesi komutanlığına atadı. 2-3 Aralık 1920 de Ermenilerle Gümrü
barışı yapıldı. Bu günkü doğu Anadolu sınırı tanındı. Ermenistan
sevr’i geçersiz saydı. 2-3 Aralık 1920 Gümrü Barışı TBMM’nin hem
askeri hem de siyasi ilk başarısıdır. Bu anlaşmadan sonra doğu
cephesindeki kuvvetler batı cephesine kaydırılmıştır. Türkiye olarak
imzalanan ilk anlaşmadır.
23 Şubat 1921 tarihinde Gürcülerle
anlaşma yapılmıştır. Ardahan, Artvin ve Batum Türkiye toprağıdır.
GÜNEY CEPHESİ:
Düzenli ordu Güney Cephesinde görev almamıştır. Yoğun halk direnişi
Maraş’ta (Sütçü İmam) 2 Şubat 1920, Urfa’da 10 Nisan 1920’de
işgalden kurtulmuştur. Antep (Şahinbey) 12 aylık savunmadan sonra
düşmüştür.
BATI CEPHESİ : 1920
sonunda Yunanistan da yönetim değişti. “Megala idea” (Eski Bizans-
Büyük Yunanistan) kurmak için Anadolu’dan toprak almak istiyorlardı;
6-10 Ocak 1921 1.İNÖNÜ ZAFERİ: 27
Aralık 1920’de Çerkez ethem ayaklandı. 29 Aralıkta Kütahya 5 ocak
1921’de Gediz alındı. Ethem yunanlılara sığındı. 1.İnönü düzenli
ordunun batı cephesindeki ilk başarısıdır. Ulusal heyecanı
kamçılamış, orduya katılım hızlanmıştır.
1.İnönü zaferi sonrası Londra Konferansı
toplanmıştır. İkilik yaratılması için Osmanlı ve TBMM birlikte davet
edilmiştir. Anadolu’nun dış siyasette söz sahibi olduğu İstanbul
hükümetine kabul ettirilmiştir.
16 Mart 1921 Moskava Anlaşması da 1.İnönü
zaferinden sonra meydana gelen gelişmelerdendir. Rusya Sevr barış
anlaşmasını tanımamıştır. Rusya, TBMM’ne yardımı yükümleniyor.
1.İnönü’de Millet Vekilleri Er olarak savaşmıştır. Bu zafer TBMM’nin
dünyaya açılmasını sağlamıştır.
20 Ocak 1921 TEŞKİLAT-I ESASİNİN
KABULÜ: Osmanlı Devletinin Anayasası 1876 Kanun-i Esasidir.
Türkiye’nin ilk Anayasası Teşkilatı Esasi 20 ocak 1921 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Böylece, Güçler birliği TBMM’de toplanmıştır.
Teşkilatı Esasi;Ulusal egemenliği pekiştirmektedir, geçiş dönemi ve
uyum Anayasasıdır. Demokratik ve İhtilalcidir. TBMM’nin dayanağı
“ulusal egemenlik” ile Kanun-i Esasi çeliştiği için Teşkilat-ı
Esasiye ilan edilmiştir. (TBMM Ulus iradesinin üzerinde güç
yoktur; Kanun-i Esaside ise padişah iradesi üstün tutulmaktaydı)
Bu anayasa savaş ortamının olağanüstü
tehlikeleri içinde kabul edilmiş olduğu için, yasama, yürütme,
yetkilerinin T.B.M.M.'nde toplanması ölüm-kalım Savaşının başarıya
ulaşmasında çok yararlı oldu. Hatta olağanüstü yetkilere sahip
İstiklal Mahkemeleri'ni Meclis içinden kurarken, "Ulusal egemenliğin
tekliği" ilkesine dayanmış, yargı yetkisinin de T.B.M.M.'ne ait
olduğu benimsenmişti.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Temel Maddeleri
1- Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü
halkın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi esasına dayanır.
2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek
temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır.
3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir ve
Hükümet'i "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" adını alır.
4- Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen, üyelerden
kurulur.
5- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi iki yılda bir yapılır.
Seçilen üyelerin üyelik süresi iki yıldır, bunlar yeniden
seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplanıncaya kadar
sürer. Yeni bir seçim yapılmayacağı anlaşılırsa, toplantı dönemi
yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her
biri, kendini seçen ilin ayrıca vekili olmayıp bütün ulusun
vekilidir.
6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Kasım başında, çağrısız
toplanır.
7- Din buyruklarının (Ahkam-ı Şer'iyenin) yerine getirilmesi,
bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve
barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar Büyük
Millet Meclisi'nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın
işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk
hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır.
Bakanlar Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
8- Büyük Millet Meclisi, çeşitli Bakanlıkları özel yasasına
göre seçtiği Bakanlar aracılığıyla yönetir. Meclis yürütme işleri
için Bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.
9- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca seçilen Başkan bir
seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır. Bu kimlikle
Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu Kararları'nı onaylamaya
yetkilidir. Bakanlar Kurulu Üyeleri, içlerinden birini kendilerine
başkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar
Kurulu'nun da doğal başkanıdır.
10- Kanun-u Esasi'nin, işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri
eskiden olduğu gibi yürürlüktedir.
1 Mart 1921 Afganistan Anlaşması.
12 Mart 1921 İstiklal Marşı’nın kabulü
23 Şubat- 12 Mart 1921 LONDRA
KONFERANSI: TBMM, “Türkler; barışı istemiyor, savaşı sürdürüyor”
propagandasını çürütmek, ulusumuzun haklı davasını dünya kamuoyuna
duyurmak ve TBMM’nin hukuksal varlığını kanıtlamak için konferansa
katılıyor. Konferans, sevr’in bir değişik versiyonu olduğundan kabul
edilemez.
16 Mart 1921 MOSKOVA ANLAŞMASI:
Karşılıklı olarak, Osmanlı ve Rus çarlığının sona erdiği kabul
ediliyor. Sovyet Rusya, Misak-ı Milli sınırlarını kabul ediyor. İlk
kez bir devlet TBMM ve onun düzenini tanıyor. İtilaf devletlerine
karşı güç birliği sağlanmıştır.
31 Mart- 1 Nisan 1921 2.İNÖNÜ
ZAFERİ: İngilizlerin yunanlıları kışkırtarak, Londra barış
tasarısını kabul ettirmek istemesi. Yunanlıların da 1.İnönü
yenilgisinin intikamını almak ve Kütahya, Eskişehir’i alıp Ankara’ya
geçerek TBMM’ni dağıtma hayali. Yunan yenilerek Afyon-Bozöyük
çizgisinin gerisine çekildi. İsmet Paşa generalliğe getirildi.
İtalya bu gelişme üzerine Anadolu’da ki kuvvetlerini çekmiştir. Türk
birliklerinin moralleri yükseldi. TBMM otoritesi kuvvetlendi. …
10-24 Temmuz 1921 KÜTAHYA-ESKİŞEHİR
SAVAŞLARI: Yunanlar, Türklerin Aslıhanlar ve Dumlupınar’da
yeterli saldırı gücüne sahip olmadıklarını anladılar. Yunanlar, Türk
ordusunun saldıramaz ve kendini koruyamaz bir duruma gelmesini için
saldırıya geçti….
Türk ordusu ufak çarpışmalarla geriye çekilmeyi uygun buldu. 24
Temmuz 1921 tarihinde geriye çekilme işlemi tamamlandı. Afyon,
Eskişehir ve Kütahya yunanlılara geçti. Sakarya Irmağı sınır oldu.
TBMM’de Meclisin Kayseri yada Sivas’a taşınması tartışıldı. Ama
meclis Ankara’da kalmayı uygun buldu. Ordunun Sakarya Irmağının
doğusuna çekilmesinin nedenleri: Ordunun saldırı gücüne erişene
kadar fazla kayıp vermesini engellemek, yunanlıları mevzilerinden
uzaklaştırmak, orduyu dinlendirerek zaman kazanmaktır.
Sonuçları: Yunanlılar, Ankara’yı tehdit etmeye başladılar. Mustafa
Kemal 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlık Kanunuyla yetkileri
aldı. 7 Ağustos 1921 tarihinde Tekalif-i Milli “Milli
Yükümlülükler” emirleri yayımlandı. (Toplumun her
kesiminden gücüne göre orduya yardım alındı) Başkomutanlık
yetkisi süresi dolduktan sonra 20 Temmuz 1922 Mustafa Kemal’e
süresiz olarak verilmiştir. Atatürk, Başkomutanlık görevini; 29 Ekim
de Cumhur Başkanı seçilene kadar sürdürmüştür.
23 Ağustos- 12 Eylül 1921 SAKARYA
MEYDAN SAVAŞI : “Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa Vardır.
O Satıh, Bütün Vatandır. Vatanın Her Bir Karış Toprağı Vatandaş
Kanıyla Sulanmadıkça Düşmana Verilmeyecektir. Ben Size Savaşmayı
Değil Ölmeyi Emrediyorum!” Mustafa Kemal ATATÜRK
13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusu, düşmandan arındırıldı. Yunan
ordusunun saldırı gücü kırılmıştır. Düşman, 2.Viyana bozgunundan
beri ilk defa geri püskürtüldüğü dönüm noktasıdır. “Milletin Makus
Talihi Yenilmiştir” Türk ordusu saldırı gücüne erişir. 19 Eylül 1921
TBMM Mustafa Kemal’e Gazilik ve Mareşallik vermiştir. Anadolu’da
kesin egemenlik kurulmuştur.
İtalya, birliklerini çekmiştir. İtilaf devletleri TBMM’ne yeni
ateşkes önerileri sundu. ermeni, Gürcü ve Azerbaycan
adına Rusya ile 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması yapıldı. Üç
Kafkas cumhuriyeti Rusya ile yapılan 16 Mart 1921 Moskova
anlaşmasını tanıyordu. Rusya ile imzalanan son ve kesin sınır
belirlemesidir.
20 Ekim 1921 Ankara Anlaşmasıyla Fransa, TBMM ve Misak-ı Milliyi
tanıyarak Anadolu’dan çekilmiştir. Hatay, İskenderun dışında Suriye
sınırı çizilmiştir. Suriye’deki Cober Kalesi Türk toprağı
sayılmıştır. Cober Kalesi bugün Türk Toprağıdır. Hatay, 1939’da
Anavatana katılmıştır.
26 Ağustos- 18 Eylül 1922 BÜYÜK TAARRUZ: 26 Ağustosta Türk
topçusunun atışıyla taarruz başladı. “Ordular İlk Hedefiniz
Akdeniz. İleri!” 2 Eylülde Uşak, 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de
Bursa işgalden kurtarıldı. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu tamamen
düşmandan temizlendi. Geldikleri Gibi Gittiler…
11 Ekim 1922 MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI : Yunanistan’ın
yenilmesiyle İngilizlerin yalnız kalması. Rusya’nın TBMM hükümetini
desteklemesi. Görüşmeleri TBMM hükümeti adına İsmet Paşa
katılmıştır. Yunanlılar, 26 Ekim 1922 tarihine kadar Doğu Trakya’yı
tahliye edecekler ve Karaağaç’ı savaş tazminatı olarak Türk tarafına
vereceklerdir. Barış imzalanıncaya kadar İstanbul ve boğazları
içinde yunanın olmadığı bir komisyon idare edecektir.
Önemi: Vatan parçasının (Doğu Trakya) TBMM’ne teslimidir. İngiltere
de Loid corch hükümeti görevden ayrılmıştır.
1 Kasım 1922 SALTANATIN KALDIRILMASI: İstanbul hükümeti
TBMM’nin kazandığı başarıdan pay istiyor. Bir ülkede iki ayrı
hükümet yaşayamaz. Saltanat, ulusal egemenliğe ters düşüyor. 27 Ekim
1922’de Lozan Barış Konferansına TBMM ile İstanbul hükümeti de
çağrılır. Amaç, Türk tarafını bölmektir. TBMM’nin 308 no’lu
kararı ile 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır. 17 Kasım’da
Vahdettin İngilizlere sığınır. 18 Kasım 1922’de TBMM veliaht
Abdülmecid’i halife seçti. TBMM’nin Abdülmecidi halife seçmesinin
amacı: İngilizlere sığınan Vahdetinin Halifeliğinin İngilizler
tarafından kullanılması önlemektir.
1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı saltanatı sona
ermiş, Cumhuriyete geçiş hızlanmıştır. Halifelik makamı, sembol
durumuna düşmüştür. Refet Paşa, TBMM adına İstanbul’daki idareye el
koyduğunu itilaf devletlerine bildirmiştir. 4 Kasım 1922’de
İstanbul hükümetinde Teyfik Paşanın istifası ile Anadolu hükümeti
İstanbul’a tamamen hakim olmuştur.
24 Temmuz 1923 LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI: Dış İşleri Bakanı İsmet
Paşa heyet başkanı olarak katılmıştır.
Suriye sınırı: Fransa ile imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Anlaşması
kabul edildi.
Irak sınırı: Musul-Kerkük sınırında Anlaşılamadı. (Musul-Kerkük
misak-ı millinin parçasıdır)
Batı Sınırı: 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Anlaşmasına göre kabul
edildi. Bozcaada ve Gökçeada dışındaki adalar yunanlarda kaldı. (Sisam,
Sakız, Midilli ve Nekarya adaları silahsız olacaktır)
Kapitilasyonlar: kaldırıldı. Azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi.
Devlet borçları paylaştırılarak, kağıt para esasına göre
taksitlendirildi. 1881’de kurulun duyunu umumiye idaresi
olmayacaktır. Boğazlar, Türkiye’ye verildi. Ancak, sınırlı asker
bulundurulacaktı. İstanbul Fener rum patrikhanesi kaldırılamamıştır.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile, Osmanlı hukuken sona
erdi. Türkiye’nin varlığı dünya kamu oyuna duyuruldu. Lozan, 1.dünya
savaşını bitiren son anlaşmadır.
18 Şubat 1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ:
Lozan’daki Türk heyeti askeri başarıyı siyasal başarıya çevirme
mücadelesi verirken toplanmıştır. Lozan’daki delegelerin işini
kolaylaştırmıştır.(Kapitilasyon kabul edilmez) Temel fikri
ekonomik bağımsızlık olan “Misak-ı İktisadi” ekonomik and kabul
edilmiştir. “Devletçilik” ilkesinin uygulaması önplana çıkmıştır.
Milli ekonomi ilkesi kabul edilmiştir…:
-Hammadde yurt içinde olan sanayi dalları
kurulmalıdır.
-Özel teşebbüse kredi sağlayacak devlet
bankası kurulmalıdır.
-Sanayinin özendirilmesi ve devlet
bankalarının kurulması gereklidir
-Kapitilasyonlar kaldırılmalıdır.
-Sanayi dış rekabete dayanmak için her
alanda gelişmelidir….
Yıllar süren savaşlar sonunda, meclis yıpranmış ve yorulmuştur. TBMM
1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 9
Ağustos 1923’te ilk siyasal parti halk fırkası kuruldu. Bu parti
cumhuriyetin ilanından sonra Cumhuriyet Halk Partisi oldu. CHP;
Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinin devamı sayılır.
11 Ağustos 1923 2.TBMM’nin AÇILIŞI : 2.TBMM hükümeti 1
Ekim 1927 yılına kadar görev yapmıştır. İnkılap meclisidir. 24
Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşması bu meclis tarafından onaylanarak
23 Ağustos 1923 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2 Ekim 1923
İstanbul’un kurtuluşu ve 13 Ekim 1923 Ankara’nın başkent oluşu (Payitaht
tarihe karışmıştır. Payitaht Osmanlının başkenti) bu hükümet
icraatlarındandır.
29 Ekim 1923 CUMHURİYETİN İLANI: 1923 sonbaharında bir
hükümet bunalımı doğdu. Anayasa değişikliği ile 28-29 Ekim 1923
Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Cumhur Başkanlığına, İsmet
İnönü Başbakanlığa, Fethi Okyar TBMM başkanlığına seçildi.
Böylece,devlet rejiminin adı konuldu. Devlet Başkanı sorunu çözüldü.
Kabine sistemi getirildi. İnkılaplar için uygun ortam doğması
sağlandı. Demokratikleşme için önemli bir adım atıldı.
3 Mart 1924 HALİFELİĞİN KALDIRILMASI : Türkiye Cumhuriyetini laik ve
çağdaş bir yapıya ulaştırma isteği. Osmanlı ailesi yurt dışına
çıkarıldı. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin
birleştirilmesi) kanunu kabul edilirken; Şeriye ve evkaf vekaleti
(Din işleri bakanlığı) ile Erkan-ı Harbiye vekaleti (Savaş
bakanlığı) kaldırılmıştır.
20 Nisan 1924 1924’ANAYASASI: 20 Nisan 1924'te 105 maddeden
oluşan yeni Anayasa kabul edildi.
1924 Anayasası, ikinci TBMM’de, anayasa
komisyonu tarafından hazırlanmıştır. 1924 Anayasası 1945’e kadar tek
partili bir rejimde uygulanmıştır. 1924 Anayasasının Esasını 1921
Anayasası oluşturmuştur. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletine
Aittir” Bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı “Millet” görüşmüştür.
Meclis hükümeti ile parlementer hükümet arasında köprü görevini
görmüştür.
“Yürütme görevini” Hükümete bırakmakla 1921 Anayasasından ayrılır.
MD.1. “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” yönetimin adı. MD.2.
Devletin dini İslam, Dili Türkçe, Başkenti Ankara’dır.
1924 Anayasası, 1921 Anayasasından daha
yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermiştir. Milli egemenlik ve
meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmiş, Anayasa alanını daha geniş
ve yaygın bir şekilde düzenlemiş, kamu özgürlüklerine geniş yer
vermiştir.
1924 Anayasasında, 1928-1931-1934 ve 1937
yıllarında değişiklikler yapılmıştır.
1921 Anayasasında; Din ve devlet işlerini
TBMM yönetir.
1924 Anayasasında; “T.C Devletinin Dini
islamdır” anayasaya komuoyu tepkisine karşı konulmuştur.
1928 Değişikliği ; “T.C
Devletinin Dini islamdır” ibaresi kaldırılmış, Yemin metni
değiştirilmiştir.
1937 Değişikliği ; “T.C
Devleti Laiktir!” ibaresi anayasada ki yerini almıştır.
17 kasım 1924 Terakki Perver
Cumhuriyet Partisi: Mustafa Kemal karşıtı olan ikinci grup
millet vekilleri tarafından; ittihatçılar saltanat ve hilafet
yanlıları tarafından desteklenen; Kazım karabekir, Rauf orbay, Refet
Bele, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy tarafından kurulan İLK
muhalefet ve ikinci siyasi partidir. Halkın dini duygularını
sömürerek 13 Şubat 1925 Şeyh sait isyanının çıkmasına neden
olmuştur. Bu ayaklanmadan dolayı 5 Haziran 1925’te bu parti
kapatılmıştır.
13 Şubat 1925 ŞEYH SA’İT İSYANI :
Tutucu kesimin Laik Cumhuriyete ve onun ilkelerine darbe vurmak
istemesi. İngiltere’nin gündemde olan Musul-kerkük harekatını
engellemek için provakate etmesi. (Tanpon Devlet amaçlı) Laik
düzeni yıkmak isteyen ilk büyük ayaklanmadır. Musul ve Kerkük
kaybedilmiş, isyanı bastıran ordu yıpranmıştır.
16 Haziran 1926 Mustafa Kemal’e suikast
girişimi
12 Ağustos 1930 Serbest Cumhuriyet
Fırkası : 1929-1930 yıllarında dünyayı sarsan ekonomik bunalımın
Türkiye’yi de etkilemesi üzerine Mustafa Kemal tarafından Fethi
Okyar’a kurdurulmuştur. Bu parti zamanla inkılaplara karşı olanların
odak merkezine dönüşünce yine Fethi bey tarafından kapatılmıştır.
23 Aralık 1930 Menemen Olayı :
Nakşibendi tarikatı üyesi derviş mehmet’in menemende halkı
ayaklandırması. Öğretmen, yedek subay Kubilay’ın kafası kesilmek
suretiyle öldürülmesi üzerine olaylar büyümüştür. Türkiye
Cumhuriyeti düzenine karşı ikinci büyük isyandır.
İNKILAPLARIN GELİŞİMİ
: Hukuk kuralları genellikle Kanun, Tüzük, Yönetmelik gibi yazılı
kurallardan oluşur. Osmanlı devletinde, hukuk bozuldu. Hukuk birliği
yoktu. Müslüman şeriat kurallarına göre yabancı ve azınlıklara kendi
hukukları uygulanıyordu. Kapitilasyonlar yabancı uyrukluların
Osmanlı hukukuna uymasını da engelliyordu. Kadın-erkek eşitsizliği,
Hakimler tek kadı….
HUKUKTA LAİKLİĞE GEÇİŞ:
Saltanatın kaldırılması
1 kasım 1922
Halifeliğin kaldırılması
3 mart 1924
Şer’iye ve evkaf vekaletinin
kaldırılması:
3 mart 1924
Tevhid-i Tedrisat kanunun kabulü:
3 mart 1924
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması:
Kılık ve kıyafetin düzenlenmesi:
Medeni Kanunun Kabul edilmesi:
17 şubat 1926 (Mecelle kaldırılmıştır)
Kadınlara siyasal hakların verilmesi:
1930-1934
Laiklikle bağdaşmayan hükümlerin
anayasadan kaldırılması: 1928
17 Şubat 1926 MEDENİ KANUNUN KABULÜ:
Toplumdaki kişi hakları, borçları, aile kurması, boşanma, miras ve
bireylerin bir birleriyle ilgili kurallar bütünüdür. Şeriat
karakterli mecelle, 1926 yılına kadar kullanıldı. İsviçre medeni
kanunu örnek alınarak 17 şubat 1926 tarihinde TBMM’de kabul edilerek
4 ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni kanunun kabulü ile
Avrupalı devletlerin azınlık haklarını iddia ederek iç işlerimize
karışması engellenmiş oldu.
Türk Ceza kanunu
İtalya
Borçlar Kanunu
İsviçre
Ticaret Kanunu
Almanya-İtalya
İcra ve İflas Kanunu
İsviçre
Hukuk ve CMUK
Basın ve CMUK
Avukatlık ve Baro Kanunu
EĞİTİM ALANINDA
GELİŞMELER
Amaç; Eğitimi çağdaş, laik, demokratik ve
ulusal bir hale getirmek, eğitimde ki dağınıklığı kaldırarak eğitim
birliğini sağlamaktır.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü: Öğretim
birleştirildi. Dağınıklık giderildi. Eğitim sisteminin düzeni MEB’e
bırakıldı.
3 Mart 1924 Şer’iye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması: Din işleri
bakanlığı ile bu bakanlığa bağlı okul ve medreseler kaldırıldı.
Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun:
Bugünkü sistemin temeli. Yabancı ve azınlık okulları Türkiye
Cumhuriyetinin denetimi altına girmiştir.
1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabülü: Okuma-yazma seferberliği…
-İlköğretimin mecburi ve parasız olması,
Yüksek öğretmen okullarının açılması
-Meslek okullarının sayısı çoğaltıldı.
Teknik öğretmen okulları açıldı
-1925’te ilk yüksek okul Ankara Hukuk
Mektebi açıldı. Sonra, DTCF ve yüksek ziraat enstitüsü açıldı.
-15 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik
Cemiyeti “Türk Tarih Kurumu” kuruldu.
-12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik cemiyet
“Türk Dil Kurumu” kuruldu.
-1933 İstanbul Dürulfunun kaldırıldı.
İstanbul Üniversitesi açıldı. İ.Ü. 22 Haziran 1946’da özerk oldu.
-1934 Güzel sanatlar akademisi ve devlet
konservatuarı kuruldu.
EĞİTİMDE UYGULANACAK İLKELER
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetin en iyi
yönetim biçimi olduğu, korunması ve geliştirilmesi
Milliyetçilik: Türk ulusunu sevmeyi, aynı
tarihten geldiğimizi öğretir.
Halkçılık: Eğitimin yaygınlaştırılması ve
fırsat eşitliğinin tanınması
Laiklik: Fikri hür, vicdanı hür gençler
yetiştirilmesi…
Devletçilik: Milli eğitimin planlanması,
yönlendirilmesi, denetlenmesi, devlet hizmetidir.
İnkılapçılık: Eğitim sisteminin, çağın
gereklerine göre yenilenmesi…
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu: Kastamonu gezisinde Paşa, şapka
takmıştır.
30 Kasım 1925 Tekke, Türbe ve Zaviyeler kapatılmıştır. Aynı kanunla,
şeyhlik, müritlik, dedelik, dervişlik gibi ünvanlar halkın
inançlarının istismar edilmemesi için kaldırılmıştır.
26 Aralık 1925 Miladi Takvimin kabulü: Türkiye de 1 ocak 1926
tarihinden itibaren hicri takvim yerine miladi takvim kullanılmaya
başladı. Böylece, ülke içinde saat birliği sağlandı. Hafta sonu
tatiline düzenlemeler getirildi.
1 Nisan 1931 Modern Ölçülerin Kullanımı: Okka yerine KG; Endaze,
arşın, kulaç yerine Metre geldi
21 Haziran 1934 Soyadı kanunu ve Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının
verilmesi
25 Kasım 1934 Din adamlarına ibadet giysileriyle gezme yasağı
getirildi.
EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER:
Ekonomik hayat her alanda üretime dayanır. Batıda sermaye birikimi
sağlandı. Teknoloji ve sanayi gelişti. Kapitilasyonlar, Osmanlı
imparatorluğunu batırdı. Osmanlı devleti 1854 Paris Anlaşmasıyla
borç almaya başladı. 1881’de Duyun-u umumiye kuruldu ve Osmanlı
maliyesine el koydu.
TARIMDAKİ GELİŞMELER:
17 Şubat 1925 Aşar vergisinin
kaldırılması
9 Aralık 1925 Yerli Malları Kanunu
Ziraat Bankasının olanakları artırıldı.
Tarım Kredi Kooperatifleri oluşturuldu. Yüksek ziraat enstitüsü
kuruldu. Örnek Çiftlikler kuruldu (ATATÜRK 5 Mayıs 1925'te AOÇ
Kurmuş ve 11 Mayıs 1937'de milletine armağan etmiştir, Ceylan
pınar…). Şeker pancarı, çay, turunçgiller gibi yeni ürünler
üretildi.
TİCARİ GELİŞMELER:
24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşmasının
23 Ağustos 1923’te TBMM onayından geçmesiyle 23 Ağustos 1924’te
kapitilasyonlar kaldırıldı.
İlk özel banka “İş Bankası” kuruldu.
1926 Kabotaj Kanunu: Yabancı demiryolları
liman ve kuruluşlar satın alındı.
1933 Sümerbank kuruldu.
SANAYİ VE MADENCİLİK ALANINDA
GELİŞMELER:
1926 Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı.
Türkiye sanayi ve maden bankası kuruldu
Yüksek Gümrük vergisi uygulandı ve yerli
sanayi rekabetten korundu.
1933’te 1.beş yıllık kalkınma programı
uygulanmaya başladı.
Devlet; tekstil, deri, cam, kağıt ve
çimento sanayilerinin tesislerini kurdu.
Emlak Eytam bankası kuruldu.
Türkiye'de maden, enerji ve bankacılık alanlarında faaliyet gösteren
İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 14 Haziran 1935 Eti bank kuruldu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile
madencilik sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol
Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama İdaresi kuruldu. 14 haziran
1935'te etibank; 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden
Tetkik ve Arama Enstitüsü ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik
İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik
alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın başlatıldığının
göstergesi oldu.
Devletçi Politika İzlenmesinin nedenleri:
a)
Özel sektörün sermaye, bilgi, teknik ve
techizat …vs yönünden yoksul olması.
b)
1929 Dünya ekonomik buranı.
BAYINDIRLIK ALANINDA GELİŞMELER:
Ulaşıma önem verildi. Kara, hava, deniz ve demir yolları
taşımacılığına önem verildi. Yol, köprü, liman ve havaalanları
yapıldı.
SAĞLIK HİZMETLERİ:
Sağlık personelinin sayısı artırıldı. Doktorlara mecburi hizmet
zorunluluğu getirildi. Salgın hastalıklarla planlı mücadele yapıldı.
Ankara da hıfsısıhha enstitüsü açıldı. Spor özendirildi.
MUSUL SORUNU: Musul,
Mondros imzalandığında savaş sonucunda kaybedilmemişti.
İngiltere mondrosun 7 md.’ne dayanak işgal etti. Şehy sait isyanının
çıkması üzerine, isyanı bastıran ordu yıprandığı için yapılması
düşünülen Musul operasyonu iptal edildi. 5 Haziran 1926 yılında
Türkiye ırak sınırı çizildi. Irak 25 yıl süreyle musul’un petrol
gelirlerinden Türkiye ye %10 pay verecektir.
18 Temmuz 1932 Milletler Cemiyetine giriş
9 Şubat 1934 Balkan Antantı imzalandı :
Türkiye, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya
20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesi :
2.Dünya savaşı için durum ısınırken, Akdeniz egemenliğimiz tehlikeye
düşer. Lozan’da ki devletlere birer nota gönderilir. Montrö
konferansı toplanır. Boğazlarda ki egemenlik haklarımızı zedeleyen
boğazların güvenliğini tehlikeye sokan tüm sınırlamalar Montrö
sözleşmesiyle kaldırılmıştır. 1833 Hünkar iskelesi anlaşmasıyla
başlayan boğazlar sorunu tamamen çözülmüş, Türkiye doğu Akdeniz de
daha güçlenip itibar kazanmıştır.
9 Temmuz 1937 Sadabat Paktı: Türkiye,
iran, ırak, Afganistan arasında imzalanmıştır.
HATAY: 1939 yılında
Fransa, Suriye mandasına son verdi. Referandum sonucu 2 Eylül
1938’de Hatay Bağımsız Türk Devleti kuruldu. Hatay meclisi, halk
oylaması ile 29 Haziran 1939 tarihinde Türkiye ye katılma kararı
aldı. 30 Haziran 1939 Da TBMM başvuruyu kabul etti.
ATATÜRK’ÇÜLÜK : Temel
esasları Atatürk tarafından belirlenen; Devlet hayatına, fikir
hayatına ve ekonomik hayata ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere
denir. Atatürkçülük, Türk ulusuna, bu gün ve gelecekte tam
bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin, ulus
egemenliği esasında, dayandırılmasına, aklın ve ilmin rehberliğinde,
Türk kültürünün çağdaş medeniyetler düzeyinin üzerine çıkarılmasını
amaçlar.
Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri:
İlkeler, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. Kabul
edilmelerinde zorlama yoktur. Akla, mantığa uygundur. Atatürk
tarafından hem sözle hem uygulama ile belirtilmiştir. İlkeler bir
birinden ayrılmaz bir bütünü oluşturur. İlkeler, 5 Şubat 1937
tarihinde Anayasada yer almıştır.
Cumhuriyetçilik:
Doğrudan doğruya ulus egemenliğine dayanan, yöneticileri halkın oyu
ile belirli bir zaman için seçilen devlet biçimine Cumhuriyet denir.
Devletin temel yapısını ve biçimini belirleyen ilkedir. Son söz
ulusça seçilmiş meclisindir…
Milliyetçilik (Ulusçuluk)
: Kurtuluş savaşı; bütün kurumlarıyla bir önceki devletten
farklı, milliyetçi bir Türk devleti kurmak için yapılmıştır. Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde Türk dili konuşan, Türk kültürü ile
yetişen ve Türk fikrini benimseyen her bir bireyi Türk kabul eder.
Irkçılığı rededer. Barışçıdır. İnsancıdır. Atatürk milliyetçiliği,
birleştirici ve bütünleştiricidir…
Milli Birlik ve Beraberliğimizi
Güçlendiren Unsurlar: -Milli Eğitim, -Misak-i
milli, -Dil Tarih Kültür ve amaç birliği, -Milli kültür, -Türklük
şuuru ve manevi değerler.
Halkçılık :
Cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkesinin doğal ve zorunlu bir
sonucudur. Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık
tanınamaz. Tüm bireyler kanun önünde eşittir. Amaç; Devletin
vatandaşa, vatandaşın devlete karşı hak ve ödevlerini çağdaş bir
şekilde düzenlemektir…
Devletçilik: Ekonomik
kalkınmada özel girişim reddedilemez. Toplum yararına devleti
işletmeci kabul etmek gerekir. Amaç: Türk toplumunun çağdaş uygarlık
ve refaha ulaşmasıdır…
İnkılapçılık: Her
yönüyle çağdaş bir millet haline gelmek amacıyla, ilkelere canlılık
ve süreklilik getirir. Bu ilke Atatürk ilkelerini Osmanlı devleti
yenileşme çabalarından ayıran temel farkı gösterir…
Laiklik : Devlet
düzeninin, hukuk kurallarının dine değil, insan aklının ürünü olan
bilime dayandırılmasıdır. Kişiler, dinsel inanışlarında özgürdür.
Din, devlet işlerine ve politikaya karışmaz. Hoşgörü, inanç ve
vicdan hürriyeti esastır…
Atatürk’ün Kurduğu Kurumlar
6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı kurulması: Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin kuruluş hazırlıkları için Ankara'da bulunan önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Hareketinin haklılığını tüm
dünyaya duyurmak için haber ajansı kurulması düşüncesini önce
dönemin aydınlarından, Halide Edip Hanım'a (Adıvar) açmıştır.
Ajansa "Anadolu" adının verilmesi fikrininde ilk kez Halide
Hanım tarafından önerildiğini söylenmektedir. Anadolu Ajansı, alınan
bu kararla 6 Nisan 1920'de doğmuştur. Osmanlı Bankası'ndan temin
edilen bir daktilo ve sapiograf adı verilen ilkel bir teksir
makinası ile ilk haberini o gün, "Hey'et-i Temsiliye Reisi Mustafa
Kemal" imzası ile yayımlamıştır.
Anadolu Ajansı, Kurtuluş Savaşı sırasında çok önemli görevler
üstlenmiştir. Haber bültenleri, telgraf imkanı olan yerlere maniple
ile ulaştırılırken, işgal altında bulunan Anadolu'nun uzak
köşelerine, at sırtındaki görevliler tarafından taşınmıştır. Anadolu
Ajansı'nın yayınladığı bültenler, hem Ankara'daki gelişmeleri Türk
halkına duyurarak milli şuurun şahlanmasını ve halkımızın
aydınlanmasını sağlamış hem de Anadolu ihtilalinin haklı sesini tüm
dünyaya duyurmuştur.
"Anadolu Ajansı, Türkiye'nin sesini bütün dünyaya duyuracaktır."
Atatürk Anadolu Ajansı' nın hedefini bu sözüyle çizmiştir.
Anadolu Ajansı, 1 Mart
1925'te Devletin %40 hissedarı olduğu bir anonim ortaklık haline
getirilmiştir. Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu Ajansı; genel
müdürlük birimleri dışında, yurt içinde 22 bölge ve büro müdürlüğü
ile hizmet vermektedir.
5 Aralık 1925 Ankara Hukuk Fakültesi: Ankara'da bir hukuk
mektebinin açılması için ilk teşebbüs 1921 yılında yapılmıştır.
Kastamonu milletvekili Abdulkadir Kemal Bey Meclise üç maddelik bir
teklif vererek Ankara'da bir hukuk mektebi açılmasını önermiştir.
Gazi Mustafa Kemal'de 1922 yılında meclisi açış konuşmasında
Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması gereğini belirtmiştir. Bu
çabalar sonucunda Ankara Hukuk Fakültesi, 5 Aralık 1925 tarihinde,
"Ankara Adliye Hukuk Mektebi" adıyla kurulmuştur ve ilk olarak 301
öğrenci kayıt yaptırmıştır.
Ankara Adliye Hukuk
Mektebi, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yükseköğrenim kurumu olma
özelliğini taşımaktadır. Okula uygun bir bina bulunamadığı için
açılışı, Büyük Millet Meclisi'nin toplantı salonunda yapılmıştır.
Fakültenin açılış konuşmasını Gazi Mustafa Kemal yapmış ve ilk dersi
de Ahmet Bey (Ağaoğlu) vermiştir. Hukuk mektebi 1927 yılında
Bakanlar Kurulu Kararı ile "Ankara Hukuk Fakültesi" ismini almıştır.
5 Mayıs 1925 Ankara Orman Çiftliği : Atatürk; "Milli
ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya
büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik
çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi
isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı
bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün
vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği
bir tarım rejimi kurmak lazımdır." sözleri ile tarımın Türkiye
ekonomisindeki yerini ve önemini vurgulamıştır.
Tüm yaşamı boyunca
yeşile değer vermiş, "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden
mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi
yeşillikler arasında olduğunu fark etsin." düşüncesi Atatürk Orman
Çiftliğinin kurulmasında etken olmuştur. Elbette bu tek başına
çiftliğin kurulma nedeni değildir. Atatürk bozkır ortasına kurulmuş
olan Ankara'da yaşayan halkının, rahatlıkla gezebileceği, nefes
alacağı, yaz ve kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği
oluşturmak istemiştir. Bu kararını gerçekleştirmek için 1925 yılının
ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak,
Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu
amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir.
Bu uzmanlar çiftlik yeri için fazla araştırma yapmaz ve hemen
buldukları yeri Atatürk' bildirirler. Çünkü toprakları çok kıraç
olan, ağacın ve suyun olmadığı bu şehirde uygun koşullar taşıyan bir
yer bulmak oldukça zordur. Atatürk karar kendisine bildirildiğinde
bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret etmiş ve orayı gezip
gezmediklerini sormuştur. Oysa gösterdiği yer çiftlik kurmak için
uygun hiçbir özelliği hemen hemen barındırmamaktadır. Buna rağmen
Atatürk çiftliğin buraya kurulması emrini vermiş, bu batak ve çorak
toprağın ıslah edilmesini istemiştir.
Bu kararı ile Atatürk;
Türk çiftçisine, toprak ve tabiat şartları uygun olmasa dahi,
bilgiyle ve kararlılıkla çalışıldığı takdirde başarı
sağlanabileceğini göstermek istemiştir. Bazı durumlarda ilmin dahi
gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde
gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste
bulunmuştur. Bunun üzerine 29 Ocak 1925'te Gazi Çiftliği'ni kurmak
amacıyla bir miktar arazi satın almıştır.
5 Mayıs 1925'te kurduğu
Orman Çiftliği'nde, çiftliğin her türlü faaliyetiyle uğraşan, bütün
masraflarını kendisi karşılayan Atatürk burada Atatürk Köşkü'nü
yaptırmıştır.
Atatürk 11 Mayıs 1937'de çiftliklerini, içerisindeki köşklerle
birlikte milletine armağan etmiştir.
2 Şubat 1938 Bursa Merinos Halı Fabrikası : Sümerbank Merinos
Yünlü Sanayii Müessesesi'nin (Bursa) temeli 28 Kasım 1935 tarihinde
atıldı. İşletme, 2 Şubat 1938 tarihinde Atatürk tarafından işletmeye
açıldı. Atatürk Merinos Fabrikası'nın şeref defterine şunları
yazmıştır: ''Sümerbank Merinos Fabrikası pek kıymetli bir eser
olarak milli sevinci artıracaktır. Bu eser yurdun, hususile bursa
bölgesinin endüstri inkişafına ve büyük milli ihtiyacın
giderilmesine yardım edecektir." Fabrika faaliyetini sürdürüyor ve
özelleştirilmeyi bekliyor.''
Çocuk Esirgeme Kurumu: Çocuk Esirgeme Kurumu, eski adıyla
Himaye-i Eftal Cemiyeti Atatürk'ün öncülüğünde kuruldu. Önceleri
Kurtuluş Savaşına katılanların çocuklarını esirgeme ve eğitmeyi amaç
edindi. Sonraları muhtaç çocuklara yiyecek, giyecek ve okul
malzemesi yardımı yapmak, kimsesiz çocukların yönetimini üzerine
almak, doğumevleri ve çocuk yuvaları, çocuklar için hastane,
prevantoryum, sanatoryum, dinlenme kampları kurmak, doğum ve çocuk
sağlığı konularında annelere öğüt vermek gibi görevler yüklendi.
Kurumun Görevleri:
a) Evleneceklerin beden ve ruhça denk olmalarına çalışmak,
b) Gebelik zamanında ananın göz önünde tutacağı sağlık kaidelerini
ve çocuk bakımını öğretecek yayınlar yapmak ve poliklinikler kurmak,
c) Çocuk bakım kursları açmak, çocuk bakım hemşireleri yetiştirmek,
ç) Doğumevleri açmak ve işletmek, mevcut doğumevlerine yardım etmek,
d) Zayıf gebe kadınlara doğum zamanında gereken kuvveti ve doğumdan
sonra yavrusuna süt verebilecek yeterliği sağlayacak ana bakımevleri
açmak,
e) Yoksul emzikli annelere ve çocuklara ucuz veya parasız yiyecek ve
giyecek maddeleri sağlamak veya bu maksatla aşevleri kurmak,
f) Yoksul anneler ve çocuklar için ucuz veya parasız banyolar tesis
etmek,
g) Hasta veya çocuğuna süt veremeyecek anneler için süt damları
kurmak ve süt çağındaki çocuklara verebilecek sütleri sağlık
şartları altında temin edecek tedbirleri almak,
h) İşe giden annelerin yavruları için çocuk bakımevleri vücuda
getirmek, kadın işçi çalıştıran müesseselerde bakımevleri kurdurmayı
sağlamak ve bunlara yardım etmek,
j) Çocuklar için yuvalar açmak ve muhtaç çocukları bunlardan parasız
faydalandırmak, yuva olmayan yerlerde parasız veya bakım parası
kurum tarafından ödenmek üzere bunları aileler yanına vermek ve
durumlarını gözetlemek,
k) Muhtaç, fakir ve emzikli analara ve çocuklara parasız ilaç
vermek,
l) Fakir okul çocuklarına okuma-yazma araçları, giyim eşyası
sağlamak ve bunların beslenmeleri için aşevleri, öğrenci sofraları
getirmek,
m) Tatil devrelerinde okul çocukları için öğretmen idaresinde
bakımlarını, beden ve ruh eğitimlerini sağlayacak kamplar kurmak,
fakir çocukları bunlardan parasız faydalandırmak,
n) Sağlık ve terbiye şartlarını haiz çocuk bahçeleri kurmak ve bu
bahçelerin kurulmasında ve bakımında belediyeleri desteklemek,
o) Çocuk tiyatro ve sinemaları ve benzeri yerleri açmak ve işletmek
veya mevcut olanlara yardım etmek suretiyle çocukların boş
zamanlarını faydalı geçirmelerini sağlamak,
ö) Çocuk kitapevleri, okuma odaları vücuda getirmek ve faydalı çocuk
mecmua ve kitapları yayımlamak, bu kabil kitapların telifini teşvik
için müsabakalar tertip etmek,
p) Çocukların ve çocuklu annelerin seyahatlerinde, umumi yerlerde ve
çalışanların iş yerlerinde durumlarıyla ilgilenerek kendilerini
korumak ve gerekli yardımları yapmak,
r) Çocukların dairelerde veya mahkemelerde haklarını sağlayacak
tedbirlere başvurmak, velisiz ve vasisiz çocukların kanun
hükümlerine göre vasiliğini almak ve bu sıfatla bunların her türlü
mallarını idare etmek, hak ve menfaatlerini korumak,
s) Çocuk mahkemeleri, çocuk ceza evleri açılmasını temine çalışmak;
vücutça ve ruhça sakat çocuklar için ıslah evleri kurmak, bunlara
gereken maddi ve manevi yardımda bulunmak,
ş) İş görecek yaşta ve durumda bulunan çocuklara iş bulmak ve
bunları müesseselere yerleştirinceye kadar barındırmak ve bakmak,
t) Çocuk ölümünü azaltıcı tedbirler almak, bu tedbirleri maddi ve
manevi şekilde desteklemek,
u) Çocuk düşürmeyi önleyici tedbirlere baş vurmak,
ü) Çok çocuklu ailelerin korunmaları tedbirlerine ve bu maksatla
sosyal vergiler konulmasına veya prim verilmesine çalışmak ve kendi
imkanları nispetinde bunu tahakkuk ettirmek,
v) Özel veya tüzel kişiler tarafından yapılan veya yaptırılan
kurumun maksatlarına uygun her türlü tesislerin yapılışlarına,
işletme ve gelişmelerine yardımda bulunmak; bunların yaşaması için
vücuda getirilen tesislerin idaresini üzerine almak veya bunlara
iştirak etmek,
y) Belirli maksatlarla tahsis edilmek üzere yapılan bağışları kabul
ederek bu maksatların tahakkuk ettirilmesini sağlamak, zaruri ve
faydalı görülen hallerde bunları kurumun yardımlarıyla desteklemek,
z) Ananın gebeliğinden, çocuğun doğup büyümesine kadar bakım, sağlık
ve eğitimini sağlayacak her türlü faydalı diğer tedbirleri almak, bu
maksada yarar tesisler vücuda getirmek, mevcutları desteleyerek
çalışma ve gelişmelerine yardım etmek.
Türkiye çocuk esirgeme
kurumu 1951 yılından sonra da zaman zaman tüzük değişikliklerine
gitmiştir. Daha sonra Kurumun tüzükleri Bakanlar Kurulu kararı ile
yayınlanmaya başlamıştır.
1927 Demiryolları
ve Limanlar Genel Müdürlüğü Demiryollarının yapımı ve işletmesi için
kurulan ve Nafıa Vekaleti'ne bağlı olarak çalışan müdürlükler
1927'de birleştirilerek Devlet Demiryolları ve Limanları İdare-i
Umumiyesi olarak kuruldu. Bu kuruluşun adı, 1929'da Devlet
Demiryolları ve Limanları Umum Müdürlüğü, 1931'de ise Devlet
Demiryolları Umum Müdürlüğü olarak değiştirildi. Bugünkü adını
aldığı 1953'e değin katma bütçeli devlet kuruluşu iken, o yıl
İktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştürüldü. 1984'te ise Kamu İktisadi
Kuruluşu konumuna getirildi.
DLH İnşaatı Genel
Müdürlüğünün Görevleri:
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı
Kanunun 9.maddesinde belirtildiği şekliyle Demiryollar, limanlar ve
Hava Meydanları İnşaatı genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve
bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı koruma yapıları, kıyı
yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili
tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve
programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirleri
almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje,
keşif, şartname ve inşaatları ile bakım ve onarımlarını yapmak veya
yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek,
yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar
hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve
hükmi şahıslarla yaptırılacak (a) bendinde yazılı işler ile
teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve
demiryollar, limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi
tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve onamak, şehiriçi
raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun
standartlaştırılması ve bakım üniteleri ile ilgili düzenleyici
tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü
kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel idareler, tüzel ve
gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini
inceleyip tasdik etmek.
d) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.
1933 Devlet Hava Yolları İlk ulusal hava yolu şirketimiz olan
Devlet Hava Yolları milli müdafaa vekaleti bünyesinde 20 mayıs 1933
yılında kurulmuş ve 1935 yılında nafia vekaletine bağlanmıştır. Air
France'tan devralınan Yeşilköy tesisleri yanı sıra Ankara'da da bir
terminal ve hava alanı yapılmıştır. 1938 yılında devlet hava yolları
10 uçağa sahipti. 1 Haziran 1937 den 31 mayıs 1938 tarihine kadar
Ankara-İstanbul arasında 306 gidiş ve geliş seferi yapılmış, 9 ayda
743 yolcu taşınmıştır.
1926 Devlet İstatistik
Enstitüsü: Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve
gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşır.
Cumhuriyetimizin ilk yılllarında, çok önemli sorunlar olmasına
rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle, bu
işlevi yerine getirebilmek için bir istatistik örgütünün kurulmasına
karar verilmiştir. Savaştan çıkmış bir toplumda, bilgi
yoksulluğuyla, çözümü gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen,
bütün bu sorunlar içinde, her şeyi zamana ve mekana göre
değerlendirmenin bilincinde olan büyük devlet adamı Mustafa Kemal,
istatistiği de düşünmüştür.
19. yüzyılın
başından itibaren merkezi sisteme dayalı olarak merkezlerde ve
taşrada istatistik büroları açılmış ve bu çalışmaları takip ve
kontrol etmek için ayrı bir merkezi organ kurulmuştur. 1891'de
yürürlüğe giren "Bab-ı Ali İstatistik Encümeni Nizamnamesi"
uyarınca, Bab-ı Ali'de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş ve
istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. 1918 yılında
çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyetleri Sadaret'e bağlı
İstatistik Müdüriyeti Umumiyesi bünyesinde toplanmış, konunun
uygulaması bir yıl devam ettikten sonra yürürlükten kaldırılmış ve
eski sistem Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.
1926 yılında
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün direktifleri ile
Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesinin kurulması, Ulu
Önder'in sınırsız dehalarından biri olarak değerlendirilmektedir.
Uluslararası boyutta istatistik teşkilatlarının kuruluş tarihleri
karşılaştırıldığında şu anda istatistik konusunda çok ileride olan
ülkelerde bile istatistik teşkilatlarının kuruluşu daha sonraki
yıllara rastlamaktadır.
1926 yılında kurulan
"Merkezi İstatistik Dairesi" 1930 yılına kadar faaliyetlerini
sürdürmüş, 1930 yılında 1554 sayılı yasa ile "İstatistik Umum
Müdürlüğü" adını almıştır.
1933 tarihinde 2203 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiş olan
İstatistik Umum Müdürlüğü; görevlerini Umum Müdürü, Müşavirlik,
Muavinlik ve 10 Şube ile görevini sürdürmüştür. 1939 yılında 3656
Sayılı Yasa ile "Taşra Mıntıka Teşkilatı" ve "Fiyat İstatistikleri
Müdürlüğü"nün teşkilata dahil edilmesi karara bağlanmış ve bu
organizasyonla faaliyetlerini 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
1950 yılında 3656 ve
4644 Sayılı Kanunlarla önemli bazı kadrolar kaldırılarak yeni
kadrolar ve yeni faaliyetlerin başlaması öngörülmüştür. Söz konusu
kanun kapsamında "Tetkik ve Araştırma Dairesi" kurulmuş İstatistik
Genel Müdürlüğü'nce toplanacak istatistiklerin ilmi ve teknik
esaslarını hazırlamak, milli gelir tahminlerini yapmak, istatistik
bilgilerin modern istatistik tekniklere göre toplanmasını sağlamak,
ulusal ve uluslararası istatistiklerin analiz ve karşılaştırmasını
yaparak, istatistiğin gelişimini takip etmek ve uygulama imkanlarını
hazırlamakla görevlendirilmiştir.
1955 yılında 6534 Sayılı
Yasa ile Genel Nüfus, Genel Tarım ve Genel İşyeri Sayımlarının hangi
yıllarda yapılacağına dair hükümler getirilmiştir. Yasaya göre sonu
(0) ve (5) ile biten yıllarda Genel Nüfus Sayımı, sonu (0) ile biten
yıllarda Genel Tarım Sayımı, sonu (1) ile biten yıllarda Genel
Sanayi İşyeri Sayımının yapılması hükme bağlanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulması kararı ile birlikte 53 sayılı
yasayla İstatistik Enstitüsü yeniden yapılandırılarak, bugünkü
kimliğine temel teşkil eden organizasyon çatısı kurulmuştur.
DİE, ülkemizin sürekli olarak gelişme sürecini izleyerek,
demokrasiyi tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için gereken
bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak üreten önemli bir
kuruluş olmuştur. Bu nedenledir ki, DİE'nin ürettiği bilgiler,
yayımladığı istatistik ve göstergeler; kamu kurum ve kuruluşları,
özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için güvenilir yol
göstericilerdir. DİE, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta
yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar
alıcıya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve
kuruluşların veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlayan
çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir.
DİE'nin görevleri; ana faaliyet konularıyla ilgili ve alt yapının
kurulması, geliştirilmesiyle ilgili olmak üzere iki bölümde
toplanabilir;
A. Ana Faaliyet
Konularıyla İlgili Görevleri:
1. Ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel faaliyetleriyle ilgili
her türlü istatistikleri derlemek, değerlendirmek, yayımlamak.
2. Kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanması, uygulanması
ve takibi aşamasında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve
değerlendirmek.
3. Ekonomik karar ve tedbirlerin sonuçlarının izlenmesi aşamalarında
gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
4. Genel Nüfus Sayımını; sonu (0) ile biten yıllarda, Genel
Tarım Sayımını; sonu (1) ile biten yıllarda, Genel Sanayi ve
İşyerleri Sayımını; sonu (3) ile biten yıllarda yapmak.
5. Yapılması görev olarak belirtilen sayımlar dışında, ülkenin
ihtiyaç duyduğu diğer konulardaki genel sayımlar, anket ve araştırma
projelerini planlamak, uygulamak, süresinde sonuçlandırarak
istatistiki bilgileri kullanıcı amaçlarına uygun bir biçimde,
uluslararası standartlarda yayımlamak.
6. Kamuoyu araştırmaları yapmak, diğer kuruluşların bu konudaki
çalışmalarına yardım etmek.
B. Alt Yapının Kurulması ve Geliştirilmesi ile İlgili Görevleri:
7. Bilimsel araştırma ve teknikleri izlemek amacıyla ulusal ve
uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
8. Enstitü işlevlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla ulusal ve
uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
9. Ekonomik, sosyal, kültürel konularda Türkiye istatistik alt
yapısını oluşturacak verileri kapsayan bir 'Bilgi Bankası' kurmak.
10. Bilgi Bankasının devamını sağlamak amacıyla, veri derleme, veri
işleme teknolojisi ve dağıtma yöntemlerinde gerekli yenilikleri
yapmak.
11. İstatistik tanım ve standartlarını tespit etmek, istatistik
metodlarını geliştirmek, istatistik analiz ve etüdleri yapmak.
12. Enstitü'nün görev alanına giren konularda, Yükseköğretim
kurumlarının görevleri saklı kalmak şartıyla, üniversite ve diğer
eğitim kurumlarıyla işbirliği yaparak 'Ulusal ve Uluslararası Eğitim
Merkezleri' kurmak.
13. Enstitü personeliyle, diğer kurum ve kuruluşların elemanları
için, kısa süreli istatistiklerle ilgili konularda 'Hizmetiçi
Eğitimler' ile uzun süreli 'İhtisas Eğitimleri' yapmak, konferanslar
ve seminerler düzenlemek.
14. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel idare, belediye ve diğer
gerçek ve tüzel kişilerin istatistik çalışmalarına yardımcı olmak ve
koordinasyonu sağlamak.
15. İstatistiklerin derlenmesinde ve düzenlenmesinde kamu ve özel
kuruluşların uygulamalarıyla ilgili ilkeleri tespit etmek .
16. Hangi kamu kuruluşlarının, hangi konularda istatistik derleyip
düzenleyeceklerini ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak
kararlaştırmak.
17. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres, hava fotoğrafı,
harita, kroki ve benzeri belgeleri derlemek, bu konularda kamu
kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.
18. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres kütüğü, kayıt
sitemi ve numaralama çalışmalarını düzenlemek ve bu konularda kamu
kuruluşlarıyla işbirliği yapmaktır.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Türkiye'yi elektriğe kavuşturma planını ve bu plan içinde yer alan
kuruluşların ön projelerini hazırlamak üzere düzenlenen kanunla,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Kamu İktisadi
Teşebbüs'ü niteliğinde bir kurum olarak 24 Haziran 1935'te kuruldu.
EİE'nin görevleri;
- Ülkemizin su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek
elektrik enerjisi üretimine elverişli olanları saptamak,
- Hidrolojik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak,
- Baraj ve HES tesislerinin istikşaf (ön inceleme), master plan,
fizibilite (yapılabilirlik) ve kesin proje aşamalarından oluşan
mühendislik hizmetlerini yürütmek,
- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) ile
ilgili araştırma, etüt ve demonstrasyon çalışmaları yapmak,
- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik
etütler, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak,
- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları
yürütmek,
- Hidroelektrik santralların inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık
hizmetleri ile kamulaştırma işlemlerini yürütmek,
- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini
kurum ve kuruluşlara ücreti karşılığında yapmaktır.
14 haziran 1935
Etibank : Kurtuluş Savaşı'nın sonrasında yapılan İzmir İktisat
Kongresi'nde alınan kararla madencilik önce özel şirketlere
bırakılmıştır.
Bu ilk dönemde yabancı
sermayenin elindeki madencilikte herhangi bir ilerleme
kaydedilemeyince bu alanda da ulusalcı politikaların uygulanması
gündeme alınmıştır.
Bundan sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet
politikaları ile madencilik sektöründe önemli gelişmeler
sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama
İdaresi kuruldu. 14 haziran 1935'te MTA ve etibank ve 24 Haziran
1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma,
enerji ve madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal
politikanın başlatıldığının göstergesi oldu.
Özellikle MTA
eliyle yapılan çalışmalar, ülkemiz açısından önem taşımaktadır. 1935
yılında Maden Teknik ve Arama Enstitüsü'nün ve Etibank'ın kurulması
bu politikaların başlangıcı olup yakın tarihimize kadar sürmüştür.
Etibank'ta, aynı
şekilde MTA verileri ile bu rezervlerin işletilmesi ve kamu yararına
sunulması amacıyla kurulmuştur. Bu verilerin ışığında Etibank
çeşitli işletmelere başlamış ve günümüzde bu işletmelerin büyük
bölümü sürdürülmektedir. Metalurji ve madencilik alanında büyük
hizmetlere imza atan Etibank kurşun, bakır, alüminyum, krom, bor,
gümüş ve elektrometalurji konularında oldukça yoğun yatırım ve
üretimlerde bulunmuştur.
MTA ve Etibank'ın
kuruluş yıllarının sonrasında, 1930'lu yılların sonunda madencilik
üretim alanındaki artış hızı %30'ları geçmiştir. Bugün gelinen
noktada bütün bu üretimleri sürdüren Etibank, bir holdinge
dönüştürülerek 7 ayrı A.Ş. kurulmuş; bunlar ise birer birer
özelleştirilmektedir.
19 Şubat 1932
Halkevleri: Halkın eğitimine ve kültürel gelişmesine yardımcı olmak
üzere 19 Şubat 1932'de kuruldu. Ankara'da yapılan açılış töreninde
Atatürk teşebbüsün amacını şöyle açıkladı: "Gençlik, gelişen ve
yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır. Millet, şuurlu,
birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kitlesi
halinde teşkilatlandırılmalıdır. En kuvvetli ders vasıtalarına
yetişkin muallim olduklarına malik olmak kafi değildir. Halkı
yetiştirmek, halkı bir kitle haline getirmek için ayrıca bir milli
halk mesaisinin tanzimini ihmal etmemeliyiz."
CHF (Cumhurieyt Halk
Fırkası), 1931 Kogresinde parti tüzüğünün 72. Maddesi F fıkrasında
parti idare heyetlerine Halkevi açma yetkisi verilmiştir. 19 Şubat
1932'de Ankara Halkevi ile birlikte toplam 14 Halkevi açılarak
Halkevlerinin kültürel alandaki uzun koşusu başlamıştır. CHF Genel
Sekreterliğinde Halkevleri Bürosuna bağlı olarak çalışan Halkevleri
dokuz kolda faaliyet göstermişlerdir.
Dil, Edebiyat,
Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil (Tiyatro), Spor, Sosyal Yardım, Halk
Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphanecilik ve Yayın, Köycülük, Müze ve
Sergi kollarında yetişkinlerin eğitimi, Halk Kültürünün açığa
çıkarılması, derlenmesi ve korunması, halkın aydınlatılması, günlük
yaşamın modernleştirilmesi etkinliklerini yürüterek Türkiye'nin
çağdaşlaşmasına katkıda bulunmuşlardır
Halkevleri etkinlikleri
kısaca şöyle tanımlanabilir:
- Halkevleri Vakfı aracılığı ile, Parasız Eğitim-Parasız Sağlık
şiarı çerçevesinde yoksul öğrencilerin üniversiteye hazırlanması,
''Yeni Yaşamevi Projesi'' kapsamında yoksul mahallelerde okul öncesi
çocukların zihinsel-bedensel eğitimi ve annelerin aydınlatılması,
yoksul mahalle kadınlarına okuma-yazma öğretilmesi,
- Kadınların kendi kimliklerine sahip olma ve özgürleşmeleri
önündeki engellerin çıkarılması ve yok edilmesini hedefleyen kadın
çalışması,
- Kitap-dergi yayıncılığı ile, bilgi-kültür üzerindeki
baskı-kontrol mekanizmalarının kısmen de olsa kırılması, özgürce
kültürel etkinlikler yapılacak Kültür Merkezi kurulma çalışması,
- Halkevlerinin ve toplumsal muhalefet hareketlerinin
etkiliklerinin belgeleneceği ve sunulacağı Video Belgeleme Merkezi,
- Halkevleri ve Türkiye tarihine Halkevinden ve Halkevci bakış
açısından bakmayı ve kendi tarihine sahip çıkmayı hedefleyen
Halkevleri Belgesel Filmi yapımı.
1951 yılında
kuruluşa tüzel kişilik kazandırmak ve bunun o tarihte muhalefete
geçmiş olan C.H.P. ile ilişkisini kesmek amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan bir tasarı, tartışmalar sırasında mahiyet
değiştirdi ve halkevlerinin kapatılmasını, her türlü menkul ve
gayrimenkul varlıkların hazineye intikal ettirilmesini öngören 5830
sayılı kanun kabul edilerek gereği yerine getirildi.
22 Haziran 1935
Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) : Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan
sonra, kalkınma çabaları içerisinde madencilik konusu da ele
alınmış, yeraltı kaynaklarımızın devlet eliyle çıkarılması ve
değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na bağlı
"Petrol Arama ve İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme İdaresi"
adıyla iki bağımsız kurum kurulmuştur.
Daha sonra madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik
yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması, çıkartılması, daha iyi
duruma getirilmesi, işletilmesi ve faaliyet konusuyla ilgili
elemanları yetiştirmek amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804
sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur.
Enstitü, kuruluş kanununa göre; yurdumuzun maden ve taş
ocakları kaynaklarını aramak, bulmak ve işletmeye uygun olup
olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik
analizleri yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye
işçi yetiştirmekle görevlendirilmiştir.
Bugün MTA, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip, özel
hukuk hükümlerine tabi Kamu İktisadi Teşebbüsü olarak çalışmalarını;
Maden Arama Projeleri, jeoloji, jeofizik haritaları ve Bilimsel
Araştırmalar, Harita Envanter ve Veri Bankaları, Hidrojeoloji
Etütleri, Jeotermal Etütler, Jeokimya, Yerkabuğu araştırmaları, MTA
Sismik-1, Diri Fay Sismotektonik Etütleri, Metropolitan Alanların
Jeoloji Etütleri, Tip Mukaveleli Etütler ve Organize Sanayi
Bölgeleri Yer Seçimi, Sondaj Karot Bankası Araştırmaları,
Laboratuvar ve Teknolojik Araştırmalar ile ilgili Bilimsel Etütler,
Ücretli İşler, Yurtiçi ve Uluslararası Teknik İşbirliği Projeleri
konularına ağırlık vererek yürütmektedir.
Ekim 1931 Merkez Bankası :
Cumhuriyet'in ilk yıllarında siyasal yönetimin ana düşüncesi, bir
merkez bankası oluşturmaktan çok, ulusal ticaret bankaları
yaratmaktı. Bunun için 1924'te, önce Türkiye İş Bankası oluşturuldu.
1925'te süresi dolacak Osmanlı Bankası'nın imtiyazı 1935'e değin
uzatılmakla birlikte, yeni anlaşmada hükümetin banknot çıkaracak bir
merkez bankası kurabilmesi için kapı açık bırakıldı. Türk parasının
değerindeki düşüşlere karşı duyarlı olan Cumhuriyet yöneticileri
1926'da bir merkez bankası kurulması hazırlıklarını başlattı. Merkez
Bankasının yolunu açmak için Türk parasının kıymetini koruma
hakkında kanun çıkarıldı. Haziran 1930'da kabul edilen bir yasayla
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekim 1931'de 15 Milyon sermaye
ile karma bir anonim şirket olarak kuruldu. Ocak 1932'de çalışmaya
başladı.
27 Haziran 1928
Merkez Hıfzısıha Enstitüsü: Türkiye'de koruyucu hekimliğin
gerektirdiği tahlil, kontrol, üretim ve araştırma görevlerini
yürütmek üzere, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak 27
Haziran 1928 yılında kuruldu. 1267 sayılı kanuna göre "Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Hıfzısıhha Müessesesi" adıyla çalışmaya başladı.
1920 Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı : Koruyucu ve tedavi edici hekimlik
hizmetlerini düzenlemek, sosyal yardım çalışmalarını yürütmek,
serbest hekimlik ve eczacılık faaliyetini denetlemek amacıyla
kurulan Sıhhat ve İctimai Muavenet Vekaleti adı altında 1920'de
kuruldu. 1945'te Anayasa terimlerinin Türkçeleştirme sırasında, adı
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı olarak değiştirildi.
19.04.1925
Sanayi ve Maadin Bankası :Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen
liberal ekonomi politikası doğrultusunda milli sanayinin kurulması
bir hedef olarak benimsenmiş ve bu maksatla yapılan araştırmalarda;
sermaye birikiminin yetersizliğinin yanı sıra, fertlerin şirket
şeklinde iktisadi teşebbüsler kurması hususunda da yeterli bir bilgi
ve deneyime sahip olmadıkları görülmüştür. Bu nedenle, ülkede
sürekli bir kalkınmanın, ancak devletin ekonomi alanında daha aktif
bir rol alması yolu ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır. Diğer
taraftan, ülkede bol miktarda bulunan ve mamul hale getirilemeyerek
ihraç edilen hammaddelerin, daha sonra işlenmiş şekliyle ithal
edildiği anlaşılmıştır. Büyük sermaye ve teknik bilgi ile teçhiz
edilmiş fabrikalar kurma ve devam ettirme zarureti, önce sanayi
bankalarının kurulmasını gündeme getirmiş, bu maksatla ilk olarak
19.04.1925 tarihinde, 633 sayılı Kanun ile "Türkiye Sanayi ve Maadin
Bankası" kurulmuştur.
Banka, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz
Deri ve Kundura ile Hereke ipekli ve Yünlü Dokuma Fabrikalarını
devralarak işletmeye başlamıştır.
Görevleri; kendisine devredilen devlet fabrikalarını, özel sektöre
devredilinceye değin işletmek, özel sektörle ortaklıklar kurmak, tek
başına ya da ortaklıkları aracılığıyla, maden ayrıcalığı almak ve
bunları özel sektörle ortaklık yoluyla işletme ki sanayi ve
madencilik alanlarında etkinlikte bulunan özel girişimcilere kredi
açmak ve bankacılık işlemleri yapmaktır.
1933 Sümerbank:
Sümerbank, tüzel kişiliği ve özel kanununda belirtilen sınırlar
içinde muhtariyeti olan, sorumluluğu sermayesiyle sınırlı;
sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara
göre faaliyet göstermek üzere, özel hukuka tabi şekilde Sanayi
Bakanlığına bağlı, İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 1933 yılında
kuruldu. O dönem verimlilik ve karlılık ilkelerini göz önünde
tutarak, imalat sanayii kurdu, işletmecilik, sınai mamullerini
pazarlama, bankacılık işleriyle meşgul oldu.
12 Temmuz 1932
Türk Dil Kurumu: Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla
Türkçe'nin incelenmesi, özleştirilmesi, geliştirilmesi amacıyla ve
Atatürk'ün teşviki ve himayesiyle, hepsi de milletvekili ve dönemin
tanınmış edebiyatçıları olan; Semih Rıfat, Ruşen Eşref (Ünaydın),
Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından 12
Temmuz 1932'de kuruldu.
26 Eylül 1932'de
Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı, kurumun
çalışma programı olarak şu maddeleri tespit etti: 1.Türk dilinin
başka dil aileleriyle karşılaştırılması, 2.Türk dilinin tarihi ve
karşılaştırmalı gramerlerinin yazılması, 3.Anadolu ve Rumeli
ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe
karşılıklar bulunması, 4.Türkçe bir sözlük hazırlanması, 5.Kurumun
organı olarak bir derginin yayımlanması, 6.Türk dili üstüne yazılmış
yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi,
7.Terimlerin Türkçeleştirilmesi.
Türk Dili Tetkik
Cemiyetinin amacı; "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini
meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır
yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün
sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem
Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş,
hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 1934'te yapılan
kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki
kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Atatürk'ün kendisi
de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat
inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar
yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan
Göktürk (Runik) yazılı metinlerinin ilk iki cildi onun sağlığında
yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk,
Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında
çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya
çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da
Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda
başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme
Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle
oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü,
imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından
ilgiyle izlenmiştir.
Atatürk, ölümünden
kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil
Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi
bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır.
Atatürk, 1 Kasım
1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını
açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği
ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:
"Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih
Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan,
ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki
ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde
unutulmuş derinliklerini ve dünya kültüründe başlangıcı temsil
ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça,
yalnız Türk Ulusu'nun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve
uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle
söyleyebilirim. Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar
sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih
belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve
derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının
katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını
görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal
akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve
bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini
görmekle mutlu olmanızı dilerim."
Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her iki kurum da böylece
akademik bir yapıya kavuşturulmuştur
Türk Kuşu: Daha
1930'larda "İstikbal Göklerdedir" diyen Atatürk havacılığa gereken
büyük önem ve değeri vermesini bilmişti. Havacılığın bir spor dalı
olarak benimsenmesi ve Türk gençleri arasında yerleşmesini yürekten
arzulayan Atatürk "Türk Kuşu" nun kuruluşunda olduğu gibi
çalışmalarında da verdiği emir ve direktiflerle başrolü oynamıştı.
Türk Kuşu'nu sıcak bir ilgi ve yürekten bir muhabbetle destekleyen
Atatürk manevi kızı olan Sabiha Gökçen'i de Türk havacılığına
kazandıran kişi olmuştu. Sabiha Gökçen yalnız sivil havacılık ve
havacılık sporunda değil, askeri havacılık alanında da uluslararası
üne ve değere sahip bir havacı olmuştu.
Atatürk, genç ve
yetenekli Türk havacılarının havacılık sporunda gelişmelerini
sağlamak amacıyla yurt dışına gönderilip orada ihtisas yapmaları
arzulanmıştı. Onun emir ve direktifleriyle başta Sabiha Gökçen olmak
üzere bazı Türk havacıları 1935 yılı Temmuz ayında Sovyetler
Birliğindeki "Koktobel Planör Okulu" na giderek orada bu spor dalı
üzerindeki bilgilerini kuvvetlendirip tecrübelerini arttırmışlardır.
Bu uzman planörcüler yurda dönüşlerinde "Türk Kuşu" kadrosunda
öğretmen olarak görev almışlar ve bildiklerini ve öğrendiklerini
genç havacı kuşaklara öğretmişlerdir.
"Türk Kuşu" 1935
yılından beri Atatürk'ün Türk sporundaki en büyük yadigarı olan
havacılık sporu yolundaki çalışmalarını sürdürmekte, planörcülük ve
havacılığın yanı sıra paraşütçülük alanında da büyük işler
başarmaktadır.
15 Nisan 1931 Türk
Tarih Kurumu : Türk Ulusu'nun büyüklüğüne ve üstün uygarlık
yeteneklerine içten inanmış olan Atatürk, onu en uygar milletlerin
düzeyine çıkarmak için önce tarihini bilmesi ve bunun içinde onu ilk
kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine
inanıyordu. Atatürk'ün direktifleriyle, Türk Tarihini bilimin en
yeni verilerine dayanarak yeniden incelemek ve Türkiye'nin dünya
medeniyetine olan katkısını meydana çıkarmak amacıyla 16 üye
tarafından, 15 Nisan 1931' de "Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti" adı
altında Türk Ocakları Merkez Heyetine bağlı olarak kurulan Kurum, 3
Ekim 1935'te Türk Tarih Kurumu adını almıştır.
Atatürk'ün kurucusu ve
koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumu'nun amacı; Türk Tarihi ile
Türkiye Tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek ve elde
edilen sonuçları her türlü yollarla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını
gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler,
kongreler düzenler, kazılar yaptırır, Türk ve Türkiye Tarihine ait
kitaplar yayınlar.
Kurum, yeni buluşları ve
bilimsel konuları tartışmak üzere, geleneksel duruma gelen ve
günümüze dek aralıklarla toplanan Türk Tarih Kongreleri
düzenlemektedir. İlk iki kongre Atatürk'ün koruyucu başkanlığında
yapılmıştır.
Atatürk, yaşamının son
günlerine dek Kurum'un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma
planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye Tarihini aydınlatacak
araştırmacılara yol gösterici nitelikte aşağıdaki direktifleri
vermiştir:
".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık
kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani
oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız."
Kurum belli başlı dünya
bilim kurumlarına üyedir ve 220'den fazla akademi, üniversite ve
bilim kuruluşuyla kitap ve dergi değişimi yapar. Atatürk, Türk Tarih
Kurumu'nun daha çok bir akademi niteliği taşımasını, üye sayısının
sınırlı tutulmasını istemiştir. 16 üye ile kurulan kurum, daha sonra
üye sayısını 41 ile sınırlandırmıştır. Kurum üyeleri Eskiçağ,
Ortaçağ ve Yeniçağ adları altında üç uzmanlık koluna ayrılarak
çalışmaktadır.
Türkiye Cumuriyeti
Ziraat Bankası : Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası'nın temelini
1863'te tarımsal kredileri düzenleme girişimlerine başlayan Niş
Valisi Midhat Paşa attı. Midhat Paşa'nın Rusçuk kasabasının Pirot
köyünde kurduğu bir tür tarım kredi kooperatifi olan Memleket
Sandığı uygulaması 1867'den sonra resmi nitelik kazandı ve
yaygınlaştı. 1883'ten sonra aşar vergisine yapılan %10 oranındaki
"Menafi Hissesi" zammı sandıklara gelir olarak bağlandı. Böylece
Menafi Sandıkları adını alan kurum 1888'de merkezi İstanbul'da
bulunan, 10 milyon Osmanlı lirası sermayeli Ziraat Bankası'na
dönüştürüldü. 1914'te bankanın yapısında ve çalışma ilkelerinde
yapılan yeni düzenlemeler, 1916'da yasallaştı. Şube sayısı 1923'te
hızla artarak, 316'yı bulan banka Cumhuriyet dönemine aktarılan en
köklü ve yaygın mali kuruluş oldu. Cumhuriyet yönetimi 1924'te bir
yasayla bankayı bir devlet kurumu olmaktan çıkarıp 30 milyon lira
sermayeli bir anonim şirkete dönüştürdü; etkinliklerini tarım dışına
da taşırarak her türlü bankacılık işleminde bulunma yetkisi tanıdı.
1926'da bankanın adına Türkiye sözcüğünü eklendi. 1937'de çıkarılan
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanunuyla kendi yasası dışında
özel hukuk hükümlerine bağlı, tüzel kişiliği olan bir devlet
kuruluşuna dönüştü.
19.4.1923 Türkiye
Şeker Fabrikaları : Şeker Fabrikaları kurma teşebbüslerinin
gerçekleşebilmesi ancak, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet döneminin
sağladığı geniş imkanlar sayesinde olabilmiştir. Bu istikametteki
ilk ciddi teşebbüs Uşak'lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker) adında bir
çiftçi tarafından başlatılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok
müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile
kurulan "Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş." 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker
Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde
işletmeye açılmıştır.
Uşak'ta Şeker
Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda
İstanbul'da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile
14.6.1925 'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve Trakya Şeker
Fabrikaları T.A.Ş." kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu
Şeker Fabrikasının temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı
bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk
Türk şekerini üretmiştir.
1933 yılına kadar
ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen
karşılanmıştır. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker
fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni
şeker fabrikaları kurulması gerekli görülmüştür.
Uluslararası İzmir
Fuarı : Atatürk'ün talimatı ile Cumhuriyet'in ilanından 8 ay önce 17
Şubat 1923'te İzmir'de toplanan Birinci Türkiye İktisat Kongresi,
İzmir Enternasyonal Fuarı'nın kurulması sürecini başlattı. Kongre
binası olarak İkinci Kordon'da Osmanlı Bankası Deposu olan
Hamparsomyan binası seçildi. Burada, el tezgahı ve küçük sanayi
ürünleri; İsparta, Kula, Gördes, Uşak kilimleri ve halıları, yağ
ürünleri, sabunlar, makarna ve unlu yiyecekler, kolonyalar,
helvalar, ihraçlık pamuklar, ayakkabı, mobilyalar, deri ürünleri,
tarım araçları, kiremit, tuğla, maden örnekleri, tütün, sigara,
şarap örnekleri, kereste çeşitleri sergilendi.
İktisat Kongresi
Sergisi'nden sonra ilk sergi 4 -25 Eylül 1927'de, 9 Eylül Mahalli
Sergisi adı altında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü'nde açıldı. İzmir
Ticaret Odası'nın teklifi ve İzmir Valisi Kazım Dirik'in kararı ile
açılan sergide 71 resmi kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkenin 72
kuruluşunun ürünleri sergilendi. Sergiyi 80 bin 744 kişi gezdi.
İkinci 9 Eylül Sergisi
4-20 Eylül 1928 tarihleri arasında yine aynı binada uluslararası
düzeyde gerçekleşti. Sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma
katıldı.
1935 İzmir 9 Eylül
Panayırı'nı ise İktisat Vekili Celal Bayar açtı. 311 kişinin gezdiği
panayır uluslararası fuarın gerçekleşmesini hazırladı.
İzmir Fuarı'nın temeli,
bugünkü yerinde 1 Ocak 1936'da törenle atıldı. 360 bin metre karelik
alanın Kültürpark haline getirilmesi ve yılın belirli bir ayında bu
alan üzerinde uluslararası bir fuarın gerçekleştirilmesi planlandı.
1 Eylül 1936'da İzmir Fuarı, kent yaşamında yerini aldı. Lozan
Kapısı önünde yapılan coşkulu törene Mısır, Yunanistan ve Sovyetler
Birliği'nden 48 yabancı kuruluş, 32 vilayet pavyonu ve 45 yerli
kuruluş katıldı.
1937 İzmir Enternasyonal
Fuarı, diğer yıllara göre çok daha büyük bir coşkuyla hazırlandı.
Açılışı İktisat Vekili Celal Bayar yaptı. Fuar'ın en büyük özelliği
Kültürpark'ın sürekli bir kurumuna dönüşecek olan Paraşüt Kulesi'nin
açılışı oldu.
104 yabancı şirketin
katıldığı Fuar'da 424 yerli kuruluş temsil edildi.
26 Ağustos 1924 İş Bankası : "Vatanı kurtaracak ve yükseltecek
tedbirlerin başında olarak, halkın doğrudan itibar ve itimadından
doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka
kurulması..."
1924 yılının Temmuz
ayında Bakanlar Kurulu'nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka
kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir.
Cumhuriyet döneminin ilk
ulusal bankası, Atatürk'ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat
Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde
kuruldu. İş Bankası ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde 2
şube ve 37 personel ile hizmete başladı. İş Bankası 1 milyon TL'lik
nominal sermaye ile kuruldu. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin
TL'lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
Cumhuriyet'in
kurulmasından önceki, Büyük Zafer'i izleyen günlerde ülkenin
iktisadi ve sosyal sorunlarının çözümlenmesi dönemi açılmıştı. Bu
dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik
faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli
alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla
katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık
sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
Türkiye'de tüm
bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, sınai gelişmeyi başlatmak,
ulusal tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları
finanse etmek ve kredi ihtiyaçlarını karşılamak, yeni kurulan bir
ülke için yaşamsal önemde etkinliklerdi. I. Dünya Savaşı sonrasında
dünyada pek çok alanda olduğu gibi finansal sektörde de hızlı
gelişmeler kaydedilmiş, yeni teknolojiler, kriterler ve metotlar
oluşturulmuştu. Ülkemiz bu yenilik ve gelişmelerden tümüyle yoksun
olduğu gibi bu alanda çalışacak yetişmiş elemanımız da yoktu. İş
Bankası dönemin zor ekonomik koşulları altında çalışmalarına
başladı. Günümüzde çalışmaları devam etmektedir.
Ziraat Okulları ve
Yüksek Ziraat Enstitüsü Türkiye tarım için elverişli ve büyük bir
ülke olmasına karşın, tarım işgücü bakımından yeterli olanağa sahip
olmadığından, toprağın büyük bir kısmı işlenemiyordu; ulaşım
araçları yoktu, eterli uzman yoktu, endüstriden söz etmek olası
değildi, temel ihtiyaç maddeleri bile ithal edilmek zorundaydı.
Yatırım yapacak güçte kapital sahibi insanların sayısı hemen hemen
yok gibiydi. Üretim konusunda yeterli bilgiye sahip yetişmiş eleman
yoktu. Demiryolları, limanlar, büyük kentlerin alt yapıları v.s.
yabancı firmalar tarafından işletiliyordu.
Bu nedenlerden dolayı
İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların ışığında tarımda bilgili
ve bilinçli teknisyenler yetiştirmek, çeşitli bölgelerin zirai
yapılarını ve özellikleri hakkında incelemeler yapmak amacıyla
ziraat okulları açıldı ve bir de Ankara' da "Yüksek Ziraat
Enstitüsü" kuruldu.